07 Mayıs 2007

TERABİTHİA KÖPRÜSÜ

Aynı isimli kitabından uyarlama ve okumadıysanız büyük kayıp..Öncelikle ödüllü kitabını okumanızı tavsiye ederim.

Okulun ilk günü.Jess Aarons ilkokulunun en hızlı koşan çocuğudur.Ama bu biraz sonra değişecektir.
Ailesi kalabalık bir ailedir ve geçimlerini oldukça zor sağlamaktadırlar. Dört kızkardeşi vardır. Anne ve babası devamlı hesap yapmaktadırlar.Filmi izlerken babasının ilgisini çekemeyen Jess’in yalnızlığını hissedersiniz.

May bell Jess in küçük kız kardeşidir ve ağabeysine kelimenin tam anlamıyla hayrandır.Onun yanından hiç ayrılmaz.

Bu sene ki okul yarışlarına Jess ablasının pembe ayakkabıları ile katılmaktadır.Her ne kadar boyasa da gene de farkedilir giydiği kız ayakkabıları , pes etmez ve yarışlara katılır.



Ama okula yeni gelen Leslie Burke adlı bir kız (AnnaSophia Robb-Çarli’nin Çikolata Fabrikasında şu sakız çiğneme şampiyonu) sadece erkek çocukların girdiği yarışa katılır ve Jess dahil tüm öğrencileri geride bırakarak birinci olur.

Ancak, Jess in asıl önemli özelliği hızlı koşması değildir. Bu içine kapanık çocuk çok güzel resim yapmaktadır.

Jess başlangıçta yeni gelen sarışın kıza büyük kızgınlık duyar. Oysa Leslie' de kendisi gibidir. Resim yapamaz ama çok geniş bir hayal dünyası vardır.Yalnızdır o da.

Bir gün bir hayal kurarlar ve gizli ülkeleri olan Terabithia’ yı keşfederler. Ülkenin Kral ve kraliçesi olurlar. O gizli ormanda tuhaf yaratıklar dev troller kötü kral için savaşan silahlı sincaplar vardır. Aynı zamanda hazinelerini saklayabilecekleri kırık dökük bir ağaç evi.


Evlerinin yanındaki derenin öte yanında bambaşka bir dünya vardır onlar için. Okul dönüşü çantalarını yola fırlatıp yeni maceralar yaşamaya ülkelerine koştururlar.

Bu iki genç oyuncunun başarılarının yanısıra film doğaçlama türünde çekilmiş ve oldukça dikkat çekici diyaloglar var.Çocukluk hayallerinin hayata neler kattığını yaşamları ne kadar zenginleştirdiğini görüyorsunuz.

Izlemenizi tavsiye ederim.

Yönetmen:Gabor Csupo

Oyuncular: Josh Hutcherson, AnnaSophia Robb, Zooey Deschanel, Robert PatrickSenaryo: Jeff Stockwell - David PatersonMüzik: Aaron Zigman

Görüntü Yön: Michael Chapman

Tür: Doğaçlama

Süre: 95 Dk.Yapım Yılı: 2007Ülke: ABDDağıtımcı: UIP
http://disney.go.com/disneypictures/terabithia


HIDRELLEZ


Çocukluğumdan beri Mayıs ayını çok severim.Mayıs ayında her şey daha belirgindir bir kere.Yaz gelmiştir. Okullar tatile girmek üzeredir. Nisan da başlayan doğanın doğumu bitmiş , nur topu gibi bir yazı kucağımıza almışızdır.

Hıdrellez vardır en önemlisi.

Çocukken sokak sokak dolaşır tahtaları toplar ve hıdrellez akşamı ateşler yakardık. Şimdi olduğu gibi tek tük değil her sokakta yanardı kocaman ateşler.Bazen abartılır, inşaatlardan kalaslar yada eski kamyon lastikleri de bu şenliğe ilave edilirdi.

Yakılan dev ateşlerin içinden atlamadan önce saçlarımı sıkı sıkı örer pantolonumu giyer sokağa fırlardım.Aman ne heyecandı o öyle. Akşamın olmasını nasıl sabırsızlıkla beklerdim. Nabzımı kontrol eden birileri olsa panik olabilirdi. Kalbim kulaklarımdan fırlayacak gibiydi.

Anneannemim deyimiyle “ erkek fatma” olarak adlandırılsamda aslında her hıdrellezde benim için özel olan birileri olurdu. Sanırım büyüklerde bunun farkındaydı bunun ki geceleri saklambaç oyununa(!) katılmama pek izin vermezlerdi. Erkek çocukları beni neden beğenirlerdi bilmem. İnsanı rahatsız edecek derecede çırpı gibi çok zayıf bir çocukluk ve gençkızlık geçirdim.

Ama korkusuz ve gözü kara olduğum sokak kavgalarına karıştığım oğlanlarla birlikte uçurtma uçurup kavboyculuk oynadığım da bir gerçek. Hep o öbür kızlara benzemez derlerdi.Gizli gizli apartman kömürlüklerinde sigara içildiğinde kimseye söylemez diye güvenilen mahallenin yegane erkek fatması bendim. Gene de kayrılırdım oğlan çocukları tarafından.Hem güvenilmek hemde korunmak güzeldi. Etrafımda birilerinin olmadığı dönem hiç geçirmedim. Hem çok büyük keyif alırdım hem de sıkılırdım.

Neyse gelelim konumuza hıdrellez ateşleri yakılırdı. Mutlaka ve mutlaka içinden atlanırdı. Sabaha kadar eğlencemiz sürerdi. Duman kokusuyla tatlanan yıldızlı gecelerde yapılan eğlencelerin tadı hala damağımda.

Biraz aklım ermeye başlayınca da diğer ritüelleri farkettim.Gül ağacına dilekler asılır, evlerin balkonlarına çakıl taşlarından ev araba resimleri yapılırdı. Mutlaka deniz kıyısına inilir, gençlerin taşkınlıklarından sakınılmaya çalışılırdı.Yeşilliği bol olan yerlerde gezilirdi, Hızır ve İlyas ın bir ağacın altında buluştuğuna inanılır çünkü. Hıdrellez gecesi evlerin bir pencereleri açık bırakılırdı. Hızır girsin de içeri evimize bereket yağsın diye. Hıdrellez sabahı erkenden kalkılır evde kalmış genç kızların başında asma kilit açılır yada evin balkonuna kırmızı bir kumaş parçası asılırdı.Kızcağız bir koca bulursada evdekiler büyük bir ohhh çeker sattık kızı sonunda diye rahatlayıp, balkonda aylardır asılı duran kumaş sonunda büyük bir keyifle içeri alınırdı. Oldum olası bunlara bayılan bir insan olduğumdan büyük bir huşu içinde izlerdim yapılanları.

Bu sene de yakılmıştı ateşler.Yasak söylentilerine rağmen.İnsanlar gene sahilde bir ordu gibi geziniyordu.Ama eski çoşku daha yoktu sanki.Ancak her şeye rağmen oğlumu atlatabileceğim gibi bir ateş buldum ve ateşin içinden sıyrılmasını izledim.Dayanamadım bende atladım.

Oysa farkettiğim şu oldu bu yıl; ben ne kadar istemesemde içimde ki çocuk çoktan öldürülmüş. Acı içinde sabaha kadar oturdum.Türkan Şoray ın sabaha karşı oynayan benimki gibi ruhu örselenmiş insanların izlediğini düşündüğüm “Aşk Mabudesi” isimli filmini gözyaşları içinde seyrettim. Bir zamanlar Türk filmlerini izlerken ağladığı için babaanneme gülerdim. Şimdi anladım ki o filme veya filmdeki aşka ağlamıyormuş. O kendine ağlarmış yaşadıklarına, yaşayamadıklarına ve anlatamadıklarına.

Balkonda bir sigara yaktım ve Güneş doğarken eğlenceden dönen insanları izledim.Çok uzak geldiler bana o akşam. Sanki ayrı bir gezegende yaşıyorduk.Özenmedim bile kahkahalarına. Sonra da bu duygudan da rahatsız oldum.Gözyaşları içinde uykuya daldığımda bu güzelim mayıs gecesinde balkon kapısını kapattığımı düşünüp mutsuz ve rüyasız bir uykuya daldım.

Hızır’ ı bu sene evime sokmadım ben.