
-Gittiğim yerlerde en çok ara sokakları gezmeyi severim. Şehirlerin kasabaların gerçek yüzünü yansıtırlar. Kimi hüzünlü kimi neşeli ama hep görmüş geçirmiş . Hiç beklemediğiniz anda en beklenmeyeni sunarlar. Yalnız bir ağaç yada nefis bir manzara gibi. Yalnız bunlar mıdır kerameti . Benim için hayır. İşte öyle bir sokakta bir sandalyeye kurulup anıları seyretmeyi severim. O sokakta o kapı ağzında hayal gücüm şelale olup akar sel suları gibi çağlar. Bir sokak ağzından dönüverince kısa pantolonlu oğlanlar koşturmaya başlayıverir. Sokağın uzak köşesindeki yeni yetmelerin gizli çapkın bakışmalarını farkedersin. Yan sokaktan bir cenaze kalkmaktadır belki. Ötedeki evde ise hayatın ilk gözyaşı akmakta. Kadınlar kapının önünde kahve içip fal bakarak gevezelik yaparlar kocalarını çekiştirirler. O sokaklar her türlü süprize hazır görmüş geçirmiş ne yapacağını bildiğinizi sandığınız ama ummadığınız anda yeninden bir büyü çıkarıverecekmiş gibi mahremi hem aleni hemde gizli olan yaşlı kadınlara benzerler.

-İşte tam o anda o davetkar kapı eşiğinden burnumu uzatınca mis gibi kolalı divan örtüleri kaynamakta olan tencereler akan çeşmenin sesi dolanmaya başlar. Orda burda koşuştururlar. Kapı aralarından yastık altlarından utangaç utangaç gülümserler. Önce kokuları yoklar hafifçe burnunuzu. Öyle ya görebilmek herkese mahsus değil. Kör müsün değil misin kalp gözün açık mı anlamak lazım. Sonra ılık ılık yavaşca gözlerin ve kulaklarından girip hınzırca yüreğine sokulurlar.Titrer önce eski dostunu bulmuş gibi eski anılarına kavuşmuş gibi yürek.
-Bazende karşılaşmalar böyle tatlı şakalaşmalarla olmazda bir dostun kaybıyla misafir oluverirler bellek denen dipsiz kuyuya. İçinden neler çıkar neler. Kimi taa dipte karanlıkta kimi ise attığın kovaya hemen doluverecekmiş gibi yakında. Daha çok kaybettiğin bir şeylere sarılmanın telaşı titretir bu defa yüreğini zalimce. Bunlar kendi anılarındır artık. Çocukluğun zorlar seni en çok sonra ilk gençliğin. Sevdiklerin g
