25 Aralık 2007

PROFİTEROL



Çocukken evimize karşı komşumuz Bedriye teyze sayesinde tanıştım profiterol ile. Öyle heyecanla çalışırdı ki görüntüsü gözümün önünde.Şimdi ne yapıyor bilmiyorum ama bu tarif ondan hatıra bize. Kulakları çınlasın. Annem minik topları üst üste dizer üzerlerine karamel yada çikolata sosu dökerken sihirli bir şey yapıyormuş gibi izlerdim onu.

Çocukken her şeyin tadı başka. Kek hamuru hazırlarken oğlum elinde kaşıkla kabın dibini sıyırmak için beni bekliyor tıpkı benim bir zamanlar yaptığım gibi. Bir sürü hijyen ve sağlık düşüncesinin yanında ben o anları öyle büyük bir mutlulukla hatırlıyorum ki oğlumdan bu güzel anıları bende esirgemiyorum. Şu bir gerçek ki olgunlukta bizi ayakta tutan şey çocukluk anılarımız.

Ama maalesef oğlumun tatlılarla arası pek iyi değil.Bu nedenle yaptığım bezeler,kekler ve tatlılar genelde bana kalıyor.Ehh bunda pek sevinecek bir şey yok.Rejime girdiğimden beridir bende uzak duruyorum bu lezzetlerden.

Gelelim tarifimize.Profiterol un asıl malzemesi can damarı hamurudur.Türkçede şu (choux) olarak adlandırılan bu hamur diğer tatlı hamurlarından farklı olarak pişirilen kendine özgü değişik bir tadı olan bir hamurdur.Tatlılarla birlikte çok iyi gitmesine rağmen tuzlu türlerle de iyi gittiğini ben tespit ettim..

Choux hamuru için

1 su bardağı+1 yemek kaşığı un
4 yumurta
60 gr margarin
1 tutam tuz
1 su bardağı su
***
1-Suyu ısıtın.İçine margarin ve tuzu ekleyin.
2-Margarin tamamen eriyince unun hepsini tencereye dökün ve ateşin altını kısın.
3-Hamuru tencerenin altında beyaz bir tabaka oluşuncaya kadar tahta bir kaşıkla devamlı ve hızla karıştırın.
4-Hamur pürüzsüz parlak bir kıvama gelince tencereden kolaylıkla ayrılmaya başlayacaktır.
5-Hamuru soğuk bir kaba alın ve hafif ılınınca yumurtalardan birini kırın ve mikserin burgu uçlarıyla karıştırarak hamura iyice yedirin. Kalan yumurtaları da teker teker kırıp bu işlemi tekrar edin.
6-Hamurunuzu bir tatlı kaşığı hamur sıkma torbası yada yağlı kağıttan hazırladığınız külahın ucunu incecik keserek yağlı kağıt döşenmiş tepsiye 3-4 santim büyüklüğünde toplar halinde sıkın . Hamuru tepsiye sıkarken çok sık aralıklarla dizmeyin.Çünkü hamur pişerken iki üç kat büyür.
3-Önceden 200 dereceye ısıtılmış fırında 25-30 dakika kadar pişirin. Ancak hamur pişerken kesinlikle fırını açmayın.
4-Hamurunuzu mutlaka tel üzerinde soğutun. Aksi takdirde hamur nemlenip yumuşayabilir. Piştiğini ise üzerine vurduğunuzda çıkan tok sesten anlayabilirsiniz. Sivri uçlu krema torbanız yoksa hamurunuzu tırtıklı ekmek bıçağı ile daha düzgün kesebilirsiniz.


Krema için

1-1/2 su bardağı toz şeker
2-3 çorba kaşığı un
3-2 su bardağı süt
4-125 gr margarin
5-1 paket vanilya
6-1 su bardağı toz şeker veya pudra şekeri

***
1-Yumurta şeker süt ve unu mikserle karıştırarak birbirine iyice yedirin.Koyu muhallebi kıvamına gelene dek kısık ateşte devamlı karıştırarak pişirin.
2-Ateşten alın içine margarin ve vanilyayı koyarak iyice mikserle iyice karıştırın. Kremanın soğumasını beklerken üzerinin kaymak bağlamaması için arada sırada tahta kaşıkla karıştırın.
3-Sivri uçlu krema torbanız ile ya da yoksa kenarını kesip açtığınız profiterollerin içine kaşıkla kremayı doldurun.
4-Bir servis tabağına piramit şeklinde üst üste dizin.
5-Profiterol için çikolata sosu tercih edebileceğiniz gibi karamelde kullanabilirsiniz. Ben genellikle karameli görüntüsünü sevdiğim için tercih ediyorum.
6-1 bardak şekeri kısık ateşte kalın dipli tencerede ısıtın. Şeker kenarlardan erimeye başlayınca tahta bir kaşıkla devamlı karıştırın. Altın gibi parlayan koyuca bir karamel elde edince kadar karıştırmaya devam edin.
7-Bir çatal yada kaşık yardımıyla piramitinizin üzerine karameli yayın.Ya da her bir profiterol topunu tek tek karamele de batırabilirsiniz.

Afiyet olsun
Oylum Özmen

18 Aralık 2007

ELMALI TART



Bu tarifi çok severim.Genellikle de elmalı ve tarçınlı pişirmeyi tercih etsem de ballı ve marmelatlısı da inanın çok lezzetli oluyor.Şimdi elma zamanı geldi.Mutlaka denyin eğer sizde benim gibi bir elma severseniz.

MALZEMELER

1 Bardak şeker
½ paket erimiş margarin (125 gr)
1 yumurta
1 bardak süt
1 paket kabartma tozu
1 paket vanilya
Aldığı kadar un
2-3 adet elma
Tarçın

***
Tüm malzemeyi çırpın.
Aldığı kadar unu ilave edin. Hamurunuz kek kıvamında olmalıdır.
Yağlanmış 30 cm.lik tepsiye yayın.
Üzerine ince dilimlenmiş elmaları sıkça yayın.
Pişince üzerine bal veya marmelat dökülür. Eğer bal veya marmeladı tercih etmezseniz fırına vermeden önce elmaların üzerine tarçın serperek fırına verin.
Orta hararetli fırında pişirin.
İyice soğuduktan sonra mümkünse ertesi gün servis edin.

Afiyet Olsun

Oylum Özmen

12 Aralık 2007

Kahve Ve Kitap Keyfi'nin Dayanılmaz Hafifliği


-Kahve kitap keyfinin dayanılmaz hafifliği etkinliğinde hediyemi ben sevgili Fidan'dan aldım. Canım arkadaşım aldığın kitap o kadar sürükleyici idi ki bir solukta okudum.En kısa zamanda kitabını blogumda büyük bir zevkle tanıtacağım.

-Hediyelerim geldiğinde malesef ben iş yerinde değildim.Elimde olmayan nedenlerden dolayı hem işimden hemde bilgisayarımdan uzakta kaldım.Hatta aklıma bile gelmedi desem yeridir.Ama tüm o sıkıntımın ortasında bir sabah işe geldiğimde masamın üzerinde beni bekleyen kargo paketini görünce önce şaşırdım. Allah Allah bu ne ola ki diye düşünürken bir yandan da paketide mıncıklıyordum. İşte o anda elimin altında hissettiğim kahvenin kendine özgü dokusu beni kendime getirdi. Yaşasın benim hediyemde gelmişti. Heyecanla paketimi açtım. Kitabımı kurcaladım ama önce kahveyi açıp kendime güzel bir kahve yaptım. Nefisti. İnsanın mutsuz ve karamsar hissettiği bir dönemde gelen hediye benim için yağmur yağarken aniden güneşin açıpta gözkyüzünde parlak renkli bir gök kuşağının oluşmasına benziyordu. Beni rahatladı ,sevindirdi ve huzur verdi. Hiç tanımadığın birirleri tarafından düşünülmek ve emek harcanarak sana bir kitap seçilmiş olması çok hoş bir duygu.

-Kahve verip hizmet edenlerin çok kitaplığın hep dolu olsun arkadaşım çok çok teşekkür ederim.

-Tabii bu güzel etkinliği akıl edip elini taşın altına koyan emek veren Burçak'ada çok teşekkür ediyorum. Sayende yeni insanlarla tanıştım yeni dostlarım oldu.İyi ki varsın. Kitapsever insanları sayende tanımak büyük bir onur.Bu şimdiye kadar katıldığım en değişik ve keyif verici etkinlikti.


Oylum Özmen




06 Aralık 2007

SUSKUNLAR



"KUSURUM BENIM IMZAMDIR"

En sevdiğim yazarların başında İhsan Oktay Anar gelir. Fantastik edebiyata ve bilim kurguya hayranlığım da büyük bir etkendir bunda.Bence kendisi insana keşke daha çok yazdırsa dediği kurgu ustası bir yazardır. Yazdığı tüm kitaplar bu türün en sağlam örnekleriyle boy ölçüşebilecek kadar iyi ve Türkiye de tek. Kitaplarındaki inanılmaz ayrıntılarla sizi saşkına çevirmeyi kolayca başarabilecek, yurt dışında ve içinde bir çok ödül almış, türk edebiyatı için son derece önemli, kendi halinde, biraz çekingen, kaç bin tane tarih kitabı okuduğunu tahmin edemediğim filozof ve ayrıca kemani.

Üstelik İzmirli olmasına rağmen İstanbulu bu kadar güzel anlatması bir harika.İhsan Oktay’ın kitaplarının okurken tarif ettiği sokaklarda bende dolaşır hatta kokusunu alırım..

Tüm kitaplarında yüzlerce yıl öncesinin osmanlıcasını kıvrak bir şekilde kullanırken bizi yep yeni hayallere ve mistizme sürüklüyor.

Örneğin bir önceki kitabı Amat’da olduğu gibi.Amat 58 toplu Nuh Usta tarafından Navarin'den gelen 247 adet meşe ağacından yapılmış bir kalyonun adıdır. Mürettebatı da tam tamına bu sayıdadır. Gemi kendine has bir dünyadır.

Kaptan efendisi Diyavol Paşa, Koca Reis'i (yani ikinci kaptanı) Kırbaç Süleyman'dır bu geminin. 50 tüfenkçi yeniçeri ile birlikte güverteyi temizleyen, yelkenleri açıp kapayan, savaş zamanında da eline kılıcı alıp yan gemiye atlayan marineller, gabyarlar, topçular, zabitler, ayakçılar ve aşçı, marangoz, hekim, dümenci daha onlarca tür işle görevli bir sürü kişinin kaderi bu ikilinin elinin altındadır

Suskunlar da ise tema müzik ve iyi ile kötünün çatışması. Birbiri içine girmiş öykülerden olaylar örgüsünden romana ulaşıyorsunuz.Olaylar ve kişiler birbirlerinden farklı ve uzak iken sonlara doğru bir bütün oluşturduğunu görüyorsunuz. Romanda esasen Bâtın ve Tağut’un savaşı var. Birbirinin zıttı bu iki güç mücadele ederken insanları kullanıyorlar. Bu güçler tarafından yönlendirilen insanlar ise kendi aralarında çatışmaktan ve didişmekten de vazgeçemiyorlar.Tabii elbette aşk da var.Her şey aşkla başlıyor zaten. Bir zamanlar Alessandro Perevelli adında Venedikli genç bir müzisyen olan cüce altıparmaklı Pereveli İskender, İstanbul’a köle olarak getirildiğinde onu satın alan kanuni Asım ile aynı kıza aşık olunca Asım’ı öldürüp, onun kız için bestelediği semaiyi de bozar.Hem de öyle bir bozmak ki. Çünkü bu on iki parmaklı cüce müzikten nefret ediyor ve camilerde vaaz verirken müziği ve şarkıyı cehennemin laneti şeytanın çağrısı olarak anlatıyor kendine hayran cemaate. Bunun üzerine hortlayan Asım’ın hayaleti de tüm İstanbul kentine musallat oluyor. Besteyi düzeltip Asım’ın ruhunu huzura kavuşturmak Davut’a kalıyor.

Roman boyunca Bâtın hep “gizli saklı” kalıyor. Sadece oğlu Zâhir yoluyla varlığını hissettiriyor ve romanın sonunda, ama yine de kimsenin göremeyeceği şekilde ortaya çıkıyor. “Haddini aşan” Tağut da çoğunlukla bir konağın derinliklerinde gizleniyor ve sadece hizmetkarlarına görünüyor.

Sonuçta sürekli çatışan iki ilahi güçten biri galip geliyor ve ona hizmet eden insanlar da yaşamlarına mutlu devam ediyorlar

'' kulak eğer gerçeği anlarsa gözdür'' hz. Mevlana

Eflâtun rengi hayaller kuran bir 'suskun'un sözleridir, bu roman. İşittiğini gören, gördüğünü dinleyen, dinlediğini sessizliğin büyüsüyle sırlayan ve tüm bunların görkemini hikâye eden bir adamın alçakgönüllü dünyasına misafir olacaksınız, satırlar akıp giderken. O ise, muzip bir tebessümle size eşlik edecek, sessizce... Sayfaları birer birer tüketirken, benzersiz erguvanî düşlerin 'gerçekliği'nde semâ edeceksiniz ve bu düşlerden âdeta başınız dönecek.


Hayat kadar gerçek, düş kadar inanılmaz bu dünyanın tüm kahramanlarının seslerini duyacak, nefeslerini hissedeceksiniz. Çünkü Suskunlar, sessizliğin olduğu kadar, seslerin ve sözlerin, yani musikînin romanıdır. Sonsuzluğun derin sessizliğinin 'nefesini üfleyen' ve ona 'can veren' bir adamın hayallerinin ete kemiğe bürünmüş kahramanları, en az sizler kadar gerçektir; ya da siz, en az onlar kadar bir düş ürünü... Bağdasar, Kirkor, Dâvut, Kalın Musa, İbrahim Dede Efendi, Rafael, Tağut, Veysel Bey ve diğerleri... Onlar, sessizliğin evreninden İhsan Oktay Anar'ın düş dünyasına duhûl ederek suskunluklarını bozmuşlardır.


Bir meczûp aşkı tattı, bir âşıksa aşkına şarkılar yazıp ruhunu maviyle bezedi; diğeri, kaybolduğu dünyada bir sesin peşine düşerek kendini buldu. Nevâ, belki de, herkesin âşık olduğu bir kadının pür hayâliydi. Hayâlet avcısı, kendi ruhunu yakalamaya çalıştı. Zâhir ve Bâtın ise, zıtlıkların muhteşem birliğinde denge bulan iki ayrı gücün cisimleşmiş hâliydi.


Suskunlar'ı okuduktan sonra aynaya bakmak, yansıyan aksinizde gerçeği görmek, gördüğünüzü işitmek ve duyduklarınızla sağırlaşıp susmak isteyeceksiniz. Sayfalar tükenip bittiğinde, kim bilir, belki de 'suskunlar'dan biri olacaksınız...(Kitabın arka yüzü)

***************************************************************************
Yazımı kitaptan ufak bir alıntıyla tamamlıyorum:


İhtiyar bekçi o uğursuz gıcırtıyı işte tam bu sırada işitti. O kadar kasvetli, o kadar tekinsiz bir sesti ki bu, şeytanın zifiri karanlıktan yonttuğu bir ifritin kahkasına benziyordu.
Hayalet tam karşısındaydı!

Tövbeler tövbesi! Başında Mevlevi külahı ve üstünde etekleri açılmış tennuresi ile sema ediyor, bir kolunu yukarı açmış dönüp duruyordu. Ama hayaletin asıl korkunç tarafı, gövdesi döndüğü halde kafasının sabit kalması, delici bakışlarını bir an olsun zavallı bekçiden ayırmamasıydı. Sema ederken çevreye mavi bir nur yayıyor ve ince dudaklarındaki kıvrıma bakılırsa, belki de adamcağıza ürkütücü bir şekilde gülüyordu. Eli ayağı gevşeyen bekçinin tam üç gün üç gece tirtir titremesinin ve bir hafta boyunca konuşamamasının yegane nedeni de işte bu hayaletti.

***********************************************************************************
Ne ilginçtir ki kıble duvarında hep bir akrep ya koç ya aslan yahut bir başka burcu temsil eden çerçeveli bir resim olurdu. Çünkü bu çalgılı kahvehanede çalınan eserler, saz üstatlarının maharetini hakkıyla ölçmek için, o mevsimde güneşin bulunduğu burca göre tayin edilirdi. Mesela güneş oğlak burcundaysa buselik, koçtaysa rast, balıktaysa uşşak makamları revaçta olurdu.
***************************************************************************
Yayımlanmış Kitapları
Puslu Kıtalar Atlası (1995)
Kitab-ül Hiyel Eski Zaman Mucitlerinin İnanılmaz Hayat Öyküleri (1996)
Efrâsiyâb'ın Hikâyeleri (1997)
Amat (2005)
Suskunlar (2007)
KAYNAK:VİKİPEDİ