02 Ocak 2009

İŞE GİDERKEN


These Boots Are Made for Walkin - Sam Phillips

Oturduğum yerde, rüzgarın fısıltısını hissediyorum. Tenimi yalayıp geçiyor. Tuz ve yosun kokuyor rüzgar bu şehirde. Bir zamanlar gittiğim ve yaşamak zorunda kaldığım o yerde ise toz kokar yakıp kavururdu. Seviyorum bu şehri iliklerimde hissediyorum.

Karşımda oturan adam oldukça rahatsız bir pozisyonda güneş gözlüklerini çıkarmadan kitap okumaya çalışıyor. Ben okurken mümkün olduğunca rahatlamaya çalışırım oysa. Genellikle bir saatin altına inmediğinden mümkün olan en uygun en rahat pozisyona geçmek tercih edilir şu naciz vücudum tarafından.Elbette serde ehli keyiflikte var.

Elini küpeştenin kenarına attı bu defa. Kitap oldukça ilginç olmalı. Orta kalınlıkta yeşil bir kitap “ALAMUT”. Gözlüklerinin arkasında koyu renk gözleri dikkatle satırların üzerinde dolaşıyor. Ucuz gözlüklerini ve eskimiş boyasız ayakkabılarını seyrediyorum bir süre .

-----------------------------------------------------------------------------------------------
Düşündükçe aklıma geliyor alamutla ile ilgili okuduğum başka bir kitap. Hasan El Sabah ve terrörizm konuluydu. Ne kadar yakınız bugün bu düşünceye. Hayatın her anında terör yanı başımızda. Bu da ayrı bir yazı konusu olabilir aslında.
Alamut adı nedense geçenlerde bindiğim otobüste arkadaşımın uyarısına kaba saba çıkışan ve kulak dibimde söylenen adamı da aklıma getiriverdi. -adam?? aslında kullanmak istediğim kelime bu olmasa da - arkadaşımı koruma içgüdüsüyle olaya karışmamla tüm nefreti üzerime çekivermem hiddetin odak noktası oluvermem aklıma geldi. Olayı başlatan ve terslenen ben değildim. Ama bir şekilde haksızlığa karşı müdahil olmam nefretle, inanılmayacak bir yüz ifadesiyle ve hakaretle karşılanmıştı. Çünkü için için ulan ne güzel benzetiyordum hatunu diye düşünürken işi bozulduydu. Nefret duymasının sebebi buydu. Egosunun cilalarken aniden durmak zorunda kaldı. Üstelik müdahil olup destek olmaya çalışırken yalnız da bırakılıvermiştim. Yapılan tüm hakaretlere maruz kalırken bir çocuk gibi arkasından bağırabilmiştim ancak adamın.
Toplumsal duyarlılığın bu kadar az olduğu kabalığın ve şiddetin bu kadar yaygın olduğu bir ülkede bireysel olarak basit bir arada yaşama koşullarını bile yerine getiremiyorsak elbette ne demokrasiden ne de huzurdan bahsetmek uygun olur.Terörizmin amacı korkutmaktır. Bizler gerçekten korkuyoruz.Üstelik ezilenin yanında olandanda nefret ediyoruz esasen.Yoksa yok olan kimlik duygularımızı insan olabilme şerefini bir dahakine kadar nasıl yapıştırırız üstümüze eğretiden.
--------------------------------------------------------------------------------------------
Yanımda oturan gencin ayakkabıları ayna gibi parlak. Aklıma hemen askerlik yaparken ayakkabıları yeterince parlak olmadığından ceza alan arkadaşım geliyor. Belli ki delikanlıya ayakkabı cilasını yapmayı iyi öğretmişler askerde. Belli ki işe yeni girmiş delikanlı. Kendini kabul ettirme, saygı uyandırma endişesi içinde gençlere haiz hırs duygusuyla dolu kaşları çatılmış gözleri ufka dalmış.Kendini daha farklı daha iyi de hissediyor olabilir zamanla törpüleneceğini bilmeden.

Diğer yanda oturan adam şortu parmak arası terliği ,kolsuz atleti ve kıllı koltuk altlarıyla oldukça rahat kollarını açmış oturuyor.Yanında büyük olasılıkla karısı olduğunu düşündüğüm kişi ise uzun kollu uzun etekli kapalı ayakkabılı ve uzun hotoz şekilli bir başörtüsüyle pek keyifle gururla oturuyor özgür erkeğinin yanında. Belli ki sadece kadınların islama uygun hareket etmesi işine geliyor. Belli ki hükmedilmekten hoşlanıyor. Ben diyor özel hayatımda kocamın genelde de tüm erkeklerin üstünlüğünü kabul ediyorum. Gönüllü köle olmak bana zevk veriyor. Sado-mazo bir ilişki bizimkisi.
Sorgulanmadan hart hurt edilmek nasıl bir zihniyet tarafından kabul edilir de karşılığında isyan bulmaz anlaması mümkün olmayan genellikle beynimi kızgınlık tümceleriyle dolduran bir monolog halinde kalıyor kafamda

Yolcuların kimi gülümsüyor, kimi müzik dinliyor. Bir kaç kişi uyukluyor iki kişi ise yüksek sesle konuşup gülüşüyorlar. Sabah bu enerji ve keyifle güne başlamak çok zevkli olsa gerek. Bu iki kişi dışında kimse birbirine bakmıyor. İzlendiklerinin farkında bile değiller. Bu kalabalık içinde dahi yalnız olmayı, içe kapanmayı, kimseye dikkat etmemeyi başarıyorlar. Bakışlar asla birbiri üzerinde durmuyor kayıp gidiyor insanların üzerinde Korkunç bir yalnızlık var burada.Tüm şehir böyle mi. Otobüsler, yollar , sinemalar ve evler.

Artık sigara içmek yasak olduğundan kimsenin elinde sigara yok. Sigara içilemediğinden beri çay içenlerin sayısı epeyce azalmış. Bu çaycının canını oldukça sıkıyor olsa gerek. Sıraların arasında var mı sıcak çay isteyen diye umutla dolanıp herkese teker teker bakarken ben diyorum bir tane alayım. En azından yukarı boşuna çıkmamış olsun.
Sabah rüzgarla yol alırken günün ilk çayının ve sigarasının tadı da bir başka oluyor.Ben yorulduğumdan mıdır nedir artık konuşmak yerine izlemekten daha çok keyif almaya başladım .İzlemek ve kulak misafiri olmaktan.Başkalarının hayatlarına açtığım bu gizli pencereler bana çok ilginç geliyor. Bazı konuşmalar çok sıradan olurken bazen yeni tanışmış bir çiftin dikkatli biraz abartılı kendini anlatma çabaları da beni güldürüyor. Uykudan uyanır uyanmaz kavga etmeye başlamış çiftler yada henüz uyanamamış uff akşam olsa da eve gitsek diyen yüzler. Karakteristik çeneler,ilginç alınlar komik burunlar.En çok tercih edilen gazeteler, bıkkın ifadeler. Spor haberleri, olimpiyatlar, bombalar.
Sabah işe giden yorgun ve mahmur bakışlar gün biterken yine bu sırada sizi tekrar izleyeceğim. Merakla bekliyorum bu defa nasıl öyküler anlatacağınızı.

Oylum Özmen
10.08.2008