19 Mart 2008

WAFFLE



Oğlum hasta olduğu zaman, yemek yemek yerine oyun oynamayı tercih ettiğinde, arkadaşlarla bir yaz akşam üstünde bahçede çayla demlenirken ya da sıcak bir akşam üstü nefis bir dondurmayla birlikte bizim evin vazgeçilmezi olan,; pazar kahvaltılarımızı şenlendiren besinlerimizden biride waffledır.İki türlüsüde nefistir. Eğer çikolata reçel veya dondurma ile tüketilecekse klasik tarif eğer sadece waffle yenecekse veya oyun oynayan çocukların ellerine tutuşturulacaksa Belçika usulu waffle yaparım.Her ikiside inanılmaz lezzetlidir.Hayat kurtarıcıdır.Oğlumun hastayken bile itiraz etmediği yegane gıdamız.Hem sıcak hem soğuk tüketilebilen avrupa usulü kahvaltılık ekmekçikler ya da nefis gofretler. Buyrun tariflerimi;

KLASİK WAFFLE

2 cups un,
1 paket kabartma tozu,
1 paket şekerli vanilin (isteğe bağlı)
1 çay kaşığı tuz
3 yemek kaşığı şeker
4 yumurta (sarısı ve beyazları ayrılmış)
1+1/4 cup süt
½ cup bitkisel yağ ya da erimiş tereyağı veya margarin
1 tutam tarçın (isteğe bağlı)

1-Un,tuz,şeker,kabartma tazu ve vanilyayı genişçe bir kaba eleyin. Ortasını açın.
2-Ayrı bir kapta 4 yumurtanın sarısı ,süt ve yağı birlikte çırpın.Unlu karışıma ilave ederek güzelce karıştırın
3-Yine başka bir kapta 4 yumurta beyazını kabarıp kar haline gelene kadar karıştırın.
4-Kabaran beyazıda hazırladığınız hamura ilave edin.
6-Waffle kalıplarını kızdırın gerekiyorsa yağlayın ve birer kepçe (dikkat kalıpların büyükleri değişmektedir.İlk defa kullanıyorsanız bir yemek kaşığı ile başlayın ve miktarı yavaşça artırarak kalıplarınızn ölçüsüne göre ayarlayın) kızgın kalıplara dökerek renkleri altın sarısı ve karamel rengi arası bir renk alana kadar pişirin.

Reçelle birlikte veya yazın dondurma ve vişne şerbeti yada limonata eşliğinde servis yapın.

Hamura bir miktar tarçın da ilave ederseniz nefis bir lezzet alırsınız.

Diğer tarifimiz biraz daha farklı.Belçikalıların waffle, parmak patatesi, midyeleri ve butik mağazalarında sattıkları çikolataları çok ünlü.Kendileri müthiş yemek yapmakla övünürlervki pek de haksız sayılmazlar. Bu waffle de çok lezzetli bir tarif. Diğerlerinden farkı ise kabartma tozu yerine maya kullanılmasından geliyor.

BELÇİKA USULÜ WAFFLE

-3+1/4 cup un
-7 gr instant kuru maya (1 paket)
-4 yumurta-oda sıcaklığında
-Tam yağlı süt-(eğer biraz daha kabaran puf puf bir waffle isterseniz içine bir miktar maden suyu koyabilirsiniz.)
-250 gr tereyağı
-Şekerli vanilin
-Bir tutam tuz
-3 yemek kaşığı toz şeker (şeker miktarını keyfinize göre ayarlayın.Biz reçelle yemeği sevdiğimiz için bu miktyar bize yeterli)
.
1-Sütü ılıtın.İçine mayayı ve bir kaşık kadar şekeri ilave ederek kabartın.
2-Bu arada tereyağının eritin ama kenarlarının koyulaşmamasına dikkat edin.Waffle ın tadında farkedilebilir bir değişikliğe neden oluyor.
3-Yumurta sarılarını ve beyazlarını ayırın.Beyazlarını kar haline gelinceye kadar çırpın.
4-Süt miktarını özellikle belirtmedim.hamurunuzun pan cake hamuru gibi koyu kalın bir hamur olması gerekiyor.yani kalıpta rahat yayılmalı ama akmamalıdır.Sütünüzü bu kıvamı elde edecek şekilde ekleyin.
5-Büyük bir kaba yumurta sarılarını sütü margarini vanilya ve bir tutam tuzu ekleyerek güzelce çırpın.
6-Hamura kar haline gelmiş yumurta aklarını ilave edin.
7-Oda sıcaklığında hamur iki yada üç katına ulaşana kadar dinlendirin.İsterseniz ertesi gün için akşamdan hazırlayarak gece boyunca dinlendirebilirsiniz.
8-Yağlanmış waffle kalıbında pişirin.

Afiyet olsun
Oylum Özmen

14 Mart 2008

NEYE DAHİL (ALINTIDIR)

Sevgili Leyla'nın bir yazısı:)

Ne kalabalıklar, ne kahkahalar, durdurmuyor mu bu hüznü ?

Hiçbir şey yokken, içinden geçen bir şiirle bükülüyor mu boynun yana doğru?
Neye dahilsin tam olarak?
Kalabalıklara? Kahkahalara? Hüzne?
Neye Dahil?
İçine çevir yüzünü, ne o daha mı karanlık, bulamadın mı yolunu…?

Ne sokaklara, ne kaldırımlara , ne büyük caddelere sığmıyor mu yüreğin o kadar mı büyük sadece? Taşıyamıyor musun çok mu ağır?

Gün Batımları; sadece dünyanın döndüğünü mü hatırlatıyor ? Ya yakamozlar, sadece ışık yansımaları mı sendeki en derin anlamı? Yıldız kaydığında tutacak bir dileğinde mi yok ?

Ne acı…!

Leyla
19.04.2007
23.47

11 Mart 2008

RÜYA




Avusturya 18 Ekim 1647 Salı akşamı. Hava çoktan kararmış. Mumlar yanıyor şamdanlarda. İki katlı ve büyükçe bir ev burası. Hakli vakti epeyce yerinde. Evde temiz kendimi de temiz hissediyorum. Mum alevinden sarıya boyanmış eşyalar duvarlar ve tahta kokuyor merdiven korkulukları ama hiç mumların kokusunu almıyorum. Gölgeler haddinden büyük ama garipsemiyorum çocukluğumdan beri görmeye alıştığım bir manzara bu karanlıktan hiç korkmadım. Bu devirde başka şansımda yoktu sanırım. Sıkıca tutuyorum korkuluğu eğiliyorum aşağıya doğru. İçeri girdiklerini görüyorum ve şapkalarını çıkarıp girişteki mermerli aynaya koyuyorlar. Kapıyı açan kişide hazırlıklı. Kim o bilmiyorum uşak belki de kayboluyor zaten ortadan. Gelenler üç kişiler ve biri kocam. Biliyorum beni öldürmeye geldi. Onları bekliyordum zaten . Yapamazsa diye arkadaşları yanında. Beni görmediler ama biliyorlar orda olduğumu. Oldukça sakinler. Sanki uzun zaman düşünüp tartışmış gibiler. Merdivenden çıkmasını beklemeden koşturmaya başlıyorum. Eteklerim bacaklarıma dolanıyor hışırtısını duyuyorum kumaşın. Elbisem gibi ayakkabılarımda beyaz ya da krem rengi. Girdiğim odada beyaz mermer bir şömine ve büyük bir ayna var ama tek ışık dışarıdaki aydan geliyor. Nefes nefese bakıyorum kapıya. Ne yaptım hatırlayamıyorum şu anda ama her ne yaptıysam öldürülmeyi bekliyordum. Aslında çok korkmuyorum.

Çünkü korkan o kaçan beyaz elbiseli genç kadın değil rüyayı gören ben çok korkuyorum. Hem o anda o karanlık ayışığının vurduğu odada bekleyen hemde rüyayı gören benim. İkisininde farkındayım. Kalp atışlarını duyuyorum uyumakta olan bedenimin ve ay ışıklı odada beklemekte olanın. Aynı anda atmıyorlar oysa. Uyuyan bedenim daha tedirgin. Hazırlıklı değil bu kadar gerçek bir rüyaya. Oysa o hazırlıklı ve ölmek üzere olan biri için epey sakin. Sanki inanmıyormuş gibi gene tam ucundan kurtaracakmış gibi hissediyor. Pencereden atlamak gibi yada başka bir odaya kaçmak gibi bir şansı yok Denemiyor bile. Başka çare olmadığını biliyor. İçeriye kocasının yalnız girmesini istiyor sadece. Ancak yalnız olursa şansı var biliyor. O bekliyor ve ben çok korkuyorum.

OYLUM OZMEN

05 Mart 2008

BİR AKŞAM ÜZERİ (deneme)




Bahar geldi mi nedir? Dün aksam işten çıktıktan sonra İzmir’in o güzel grubuyla karşılaştım. Mor dağların arkasında Güneş batmış kızıla boyanmış gökyüzü. Şavkının vurduğu gemiler yaklaşıyor iskeleye. Telaşsız yürüdüm tadını çıkararak. Denizde martılar, sumrular ve pelikanlar yüzüyordu. Pelikanlardan biri havalandı, ağır vücudu sudan sıyrılırken sular damlayarak geri dondu denize. Hava daha güzel kokuyor çimleri mi biçmişler?

Ya bu mis gibi kıvrılarak imbatla dans eden deniz kokusu. Hani denizden uzak bir yerde yürürken bir kavşaktan dönüverince aniden kokusunu alırsın ya denizin bazen. İşte bazı akşamlar öyle yoğunlaşır iner aşağıya.

Öyle huzurlu bir aksamdı ki kimseyle muhabbet etmek istemedim. Kulağımda güzel bir müzikle oturdum kenarda. Denizi yaran geminin pruvasından sıçrayan balıkları seyrettim şıpır şıpır kaçıştılar, ellerim pul pul oldu. Hiç eve giresim yok. Ağır ağır adımladım sokakları.Tek tek gözledim tüm kuşları, kedileri ve tembel, uyuklayan köpekleri. Annesinin elinden tutmuş küçük bir kız çocuğu kalbimi çaldı. Önce sakar adımlarına vuruldum sonra içi gülen gözlerine.

Hayal kuruyorum öte yandan. Dışarı çıkmalı bu akşam yürümeli doyasıya, kulağımda müzikle adımlamalıyım sahili. Terler damlayıp yüzüme akmalı. Tuzunu hissetmeliyim bedenimin. Sonra yorulduğum yerde kalıp ince bellide bir çay yuvarlamalı. Hiç bir şeyin önemi yokmuş gibi ondan daha önemli; Koklamalı, dinlemeli, hissetmeli ve ağır ağır yudumlamalıyım. Çın çın ötmeli kaşık ince cama vurdukça. Tadını çıkarmalıyım baharın ve getirdiği mutluluğun. Evet mutluluğun. Melankoliyi ne kadar sevsem de mutluluk da o kadar şaşırtıyor heyecanlandırıyor beni. Belki güzel bir filme gitmeliyim. Bir aşk filmi olmalı ağlatan gülen ama sonu mutlaka mutlu biten. Gözüm filme karnım patlamış mısıra doymuş çıkmalıyım sinemadan. Yorgun atmalıyım kendimi yatağa dudaklarımda eski bir aşk şarkısıyla.

Ertesi sabah gri bir gökyüzü karşılıyor çalışanları. Hava kapalı ve kurşun gibi ağır şairin dediği gibi. Dalgalanmıyor bile su. Geminin kuyruğundaki beyaz köpükler bile sinmiş bu havada. Ama renkler öyle güzel ki, tam fotoğraflık. Bu havada resimler ne güzel çıkar. Ah, işe gitmek olmasa da turlasam sevdiğim şehirde.

Sabah erken kalkmalı telaş başlamadan caddelerde ve denizde. Seyretsem huzurlu yeni uyunmakta olan şehri. Herkes işine yollandıktan sonra geç bir kahvaltının ardından kendimi yatağa atıp gözlerimden uykunun, beynimden rüyalarımın eksikliğini silsem.

Belki yanımda neşeli bir köpek olsa daha mı tatlı olur hayatın tadı. Sevdiğim insanlar ölmemiş de yaşıyor gibi hissedersem daha güvenli olur muyum hırsız gibi hissettiğim yıllara karşı. Ne çabuk akıp gidiyorlar.

Aynalarda eskimiş, bu yüz benim değil. Ben hala dipdiri ve canlıyım yapmak istediğim öyle çok şey, gitmek istediğim öyle çok yer ve yazmak istediğim öyle çok şey var ki. Kitabımı bitirmeliyim. Kimse okumayacak olsa da bitirmeliyim. Kendim için. Hep sabırsız ve tez canlı oldum hayatta. Yazdığım yazıları bile ikinci kez kontrol edemedim. Bir an önce bitsin olsun hadi çabucak diyerek. Acaba yıllarda o yüzden hızlı mı akıyor su gibi.

Gemi ağır ağır yol alırken gri denizde, göçmen kuşlar geçiyor önünden dalga dalga. Uzaklaştıkça bir v sekli alıyorlar ve gözden kayboluyorlar Çatalkaya’nın ardında.

Guzel bir gün daha beni bekliyor. İş yerinde teneke kutu ya da kavanoz kapağı hesaplayacak olsam da güzel bir gün. Çünkü hayat her şeye rağmen yaşamaya değer. Yaptıklarımı gene yapardım yeniden doğsam. Ama tembellik hakkımı kullanırdım farklı olarak. Öyle bol vaktim olurdu ki bütün yapmak istediklerimi hayata dair aşkla yapardım. Aşkla yaşar ve aşkla ölürdüm. Daha çok hayvan besler kedisiz köpeksiz kalmaz ve bir sürü çocuk doğururdum. Acele etmezdim hep yavaş yürürdüm kaçırmamak için hiçbir ayrıntısını yaşamın. Böceklerden de daha az nefret etmeye çalışırdım. Gençlikte başarılı olma sevdasını elimin tersiyle ittirir mutluluğu ve özgürlüğü tercih ederdim işimde. Neler yapardım neler; Bu tecrübeyle bu bakış açısıyla yaşama yeniden başlasaydım eğer. Ama biliyorum ki artık yolumun yarısını geçtim hızla gidiyorum ölüme. En azından uzun uzun tadını çıkarmalı yaşlılığın. Uzattıkça uzatmalıyım hikayelerimi. Torunlarıma birbirinden ilginç hikayeler uydurmalıyım örneğin. Hepsini yazmalıyım babaannemin anlattığı ürkütücü gece öykülerinin ve ilk gençlik yıllarına ait anılarının. Unutturmamalıyım ailemin kadınlarını, sihir dolu periler gibi yansıtmalıyım çocukların gözüne. Yıllar sonra ben akıllarına geldiğimde gülümseyerek hatırlasınlar ve bir dudak kıvrılışı, bir göz pırıltısı olayım diye zihinlerinde….


Oylum Özmen

04 Mart 2008

HAYATA DAİR(Alıntıdır)

Yosun Kilit'e ait bir yazıdır:)



Sabah işyerine yeni gelmiştim. Elime sıcak çayımı aldım. Bilgisayarımı açtım. Günlük haberlerin bir kısmını okudum.

İşyerindeki çaycımız karşımdaki odaya çay getirdi. Birdenbire onu düşündüm. Cahil, hiçbir şeyin farkında olmayan biriydi. Futbol konuşmaktan başka bir şey bilmezdi. Kendimi onun yerine koydum. Aslında ne kadar şanslı, mutlu olduğunu düşündüm. Bu çocuğun hayattan beklentisi ne olabilirdi ki? İlkokulu zar zor bitirmişti. Hayatında Fanatik’ ten başka gazetenin başlıklarına bakmamış, eline bir şey alıp okumamıştı. Bütün gün çay siparişlerini dağıtıyordu. Tek bildiği futbol konuşmaktı. Dünyadan bihaberdi Günlük karnını doyursun, onun için yeterdi. Hayattan bir beklentisi yoktu. Bulgur yemeği yese kendini şanslı sayardı. Ne ilginç değil mi?

Bir de kendimi düşündüm. Sabah yataktan kalkar kalkmaz koşturmacayla başlayan hayat. Çayı koy, oğlanı uyandır, kahvaltısını ver. Koşturarak giyin, vakit bulabilirsen hafif makyaj yap. İşyerine gel. Sıkıntılarla, sevimsizliklerle geçen bir gün. Patronunla kavga etme aşamasına gel, işyerindeki arkadaşlarınla aranda problemler çıksın. İşyerinde oğlunun geleceği nasıl olacak diye düşün, dur! Bu günün ardından koşturarak eve gel, yemek hazırla. Oğlanın dersleriyle ilgilen. Yarının yemeğini hazırla. Vakit kalırsa sevdiğin bir filmi seyret. Yatağına uzan, kitabını okurken uyuyakal! Ha bu arada ülkenin durumundaki günlük değişikliklerin sana etkisi de cabası.

Eh be kardeşim! Biz stresli, düşünceli, tasalı olmayalım da kim olsun? Bu durumda tekrar tekrar düşünüp çaycıya özenmedim değil yani....


A. Yosun KİLİT

NİŞASTALI KURABİYE




MALZEMELER


150 gr erimiş margarin
3 yumurta
1,5 su bardağı pudra şekeri
4 yemek kaşığı un
1 paket kabartma tozu
Aldığı kadar nişasta

1 su bardağı kadar fındık veya ceviz


***


Margarini eritip, 1.5 su bardağı pudra şekeri ile çırpıyoruz. Sonra yumurtaları ilave edip iyice yediriyoruz. 4 yemek kaşığı un, 1 paket kabartma tozu ve alabildiği kadar nişastayı ekleyip kurabiye hamuru kıvamına getireceğiz. Yağlı kağıda güzelce şekillendirip üzerlerini ceviz veya fındıkla süsledikten sonra orta hararetli fırına veriyoruz ve fazla pembeleşmeden çıkarıp soğuduktan sonra servis yapıyoruz.




Afiyetler Olsun
Özlem Yalçınkaya