20 Şubat 2009

MANTARLI BONFİLE


AÐIR KAPI - TEOMAN


Nasıl olduysa derin dondurucuya hazırlattığım bonfileleri ayırmadan atmışım.Çözdürmek zorunda kalınca hepsini çıkartmam gerekti. Nasıl tüketeceğimde bende sıkıntı yarattı. Bir yemekli misafiri fırsat kabul edip bu yemeği pişirdim. Tarifi yemek ve biz grubunda bir arkadaşımdan aldım. Ufak tefek değişikliklerle de size sunuyorum. Sağolsun o kadar çok sevildi ki tarifimi aldığımdan beri bir kaç defa pişirdim .


MALZEMELER

12-13 Adet bonfile dövülmeden olduğu gibi bırakılmış

2 diş sarımsak

1 yemek kaşığı domates salçası

3-4 adet taze yeşil sivri biber

1 adet kuru soğan

tereyağı

sıvıyağ

250-300 gr kadar mantar

tuz, karabiber,kekik

HAZIRLANMASI

1-Mantarları yıkayın ince kıyın ve limonlu suya alın.

2-Tavanızı iyice kızdırın.Tereyağında bonfileleri rengi dönünceye kadar tutarak mühürleyin (1 dakika kadar)

3-Sıvı yağda ince yemeklik kıyılmış soğanı kavurun salçayı çevirip bonfileleri ekleyin.

4-Sivri biberleri önce boydan ikiye ardından enden ikiye yada üçe bölerek bonfilenin üzerine ekleyin.

5-Tuz ,karabiber,kekik ve 2 su bardağı kadar suyunuzu ekleyip bonfileleri pişirin.Bu aşamada düdüklü tencereyide tercih edebilirsiniz.Düdüklü tencerede daha az su kullanabilirsiniz.

6-Bir tavada 1 fincan sıvı yağda ince dilimlediğiniz 2 diş sarımsağı altın rengi alana kadar çevirin ve sonra çıkartıp atın.

7-Limonlu suda beklemekte olan mantarları suyunu fazla süzdürmeden elinizle tavaya aktarın.Yumuşayana kadar pişirin.

8-Etlerinizi fırına dayanıklı bir kaba sıralayın. Mantarları etlerin üzerine yayın ve etin salçalı suyundan et hizasını geçmeyecek şekilde gezdirin.

9-Dilediğiniz bir zamanda yemek vaktinden biraz önce fırına vererek ısıtın.Bu aşamada isterseniz çok az miktarda rendelenmiş kaşar peyniri serpebilirsiniz.

Afiyet Olsun

12 Şubat 2009








2. San Ton Metanasti - George Dalaras & The Israil Philarmonic Orchestra.mp3 -

Şairin dediği gibi anlatamamak kendini ulaşamamak karşı yakaya çok acı. Avazını çıktığı kadar haykırsanız da hop hoplasanız da yok, anlaşılmadı mı anlaşılmıyor. Herkes kendi penceresinden bakarken hayata algılamalar o kadar farklı ki. Kaç yaşına gelirsem geleyim insanoğlunu anlayamayacağımı çoktan kabullendim. Milyarlarca insanın her biri ayrı bir ruh dünyasında. Hal böyle olunca az buçuk ortak noktalara sahip dostlara el vermek lazım.

Ama dostum dediğiniz kişinin hayal dünyası hayatı öyle farklı olabiliyor ki. Ve o hayaller o düşünceler insanlara ne kötü tuzaklar kurabiliyor. Bu kendiliğinden oluşa gelsede işin doğasında olsa da üzebiliyor insanı. Hani demiş ya bağırsam duyar mısınız sesi mi? İşte avaz avaz bağırsanda ağlasanda duyuramamak sesini çok ama çok zor...Sinirinden ortadan çatlamak denen amiyane bir tabir vardır ya işte cuk oturur buraya. Hele birde hafızanız zayıf ve yaptıklarından ders almıyorsanız bir türlü vay halinize yandı gülüm keten helva. Kişisel çıkarlar işin içine girerse birde haset ve pişmanlıklar...

Çocukken hep merak ederdim ben nasıl ben oldum niye ben Ayşe değilim acaba, bir başkasının hissettiklerini hissetsem nasıl olurdu bütün temaslar aynı mı algılanıyor diye saatlerce kafa yorardım.. Herkes aynı mı görüyor, nasıl düşünüyor acaba veya hiç merak ettiniz mi karşınızdakinin aklından geçenleri. Beyninin kıvrımlarının nelerle dolu olduğunu. Gözlerin ardındaki ışıkların ne demek istediğini.

Aslında hala daha çok merak ediyorum. Olaylar karşısında insan tepkilerini gözlemledikçe hakikaten temasların da duyguların hayallerin çok farklı olduğunu görüyorum. Kimi çok düşünüyor kimi hayal kuruyor. Kiminde ise hiç empati veya hayal gücü yok. Beyin denen yaramaz neler yaptırıyor neler düşündürüyor insanlara sevişirken mesela. Nasıl affedemez insan yada neden affeder ? Değer mi acaba ayrılmaya? Yitirmek bir insanı kararını kim nasıl ne düşünerek verir.

Bazen hiç sebepsiz kalbiniz pır pır atar, her an bir şey olacakmış gibi hissederiz ya işte bende bugünlerde öyleyim. Kendimi sorgulamaktan acaba nerde hata yaptım diye düşünmekten öyle yoruldum ki. İletişim çağında iletişimsizlik ne kadar korkunç bir şey. Her an içli dışlı bir arada görünüp aslında karşındakini tanıyamadığını anlamak. Kırılmanın ötesinde bir şey. Kalp her zaman kendini tamir eder.Kim ne derse desin hafiflemeyen acı unutulmayan hüzün yoktur. Ama ne kadar tamir olursa olsun yeni kırgınlıklar zaten kapı eşiğinde hazır bekleye durmakta aslında. Anlayamadıkça ve anlatamadıkça bitecek gibi de değil...

Oylum Özmen






“En uzak mesafe ne Afrika'dır,



Ne Çin, Ne Hindistan,



Ne seyyareler



Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan…



En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir..



Birbirini anlamayan…”





CAN YÜCEL