29 Haziran 2007

BUGÜN!!!


MUTLU YILLAR BANA
MUTLU YILLAR BANA
İYİ Kİ VARSIN OYLUM.


Evet ben bir haziran çocuğuyum.Hırçın ve sulugözlü bir yengeç işte. Israr etmeyin yaşımı söylemem.Bloglar alemindeki arkadaşlar elimi öpmeye kalkar sonra. Neyse iyi ki doğmuşum değil mi? Teşekkürler anne, baba ne iyi yaptınız da beni yaptınız.(hayır efendim yanıldınız 35 yaşında değilim).

25 Haziran 2007

35 YAŞ




Yaş otuz beş yolun yarısı eder.


Dante gibi ortasındayız ömrün.


Delikanlı çağımızdaki cevher,


Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,


Gözünün yaşına bakmadan gider.



***


Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var


Benim mi Allah'ım bu çizgili yüz


Ya gözler altındaki mor halkalar


Neden öyle düşman görünürsünüz,


Yıllar yılı dost bildiğim aynalar



***


Zamanla nasıl değişiyor insan!


Hangi resmime baksam ben değilim.


Nerde o günler, o şevk, o heyecan


Bu güler yüzlü adam ben değilim;


Yalandır kaygısız olduğum yalan.



***


Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;


Hatırası bile yabancı gelir.


Hayata beraber başladığımız


Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir,


Gittikçe artıyor yalnızlığımız.



***


Gökyüzünün başka rengi de varmış!


Geç farkettim taşın sert olduğunu.


Su insanı boğar, ateş yakarmış!


Her doğan günün bir dert olduğunu,


İnsan bu yaşa gelince anlarmış.



***



Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!


Her yıl biraz daha benimsediğim.


Ne dönüp duruyor havada kuşlar


Nerden çıktı bu cenaze ölen kim


Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.



***


Neylersin ölüm herkesin başında,


Uyudun uyanamadın olacak.


Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında


Bir namazlık saltanatın olacak,


Taht misali o musalla taşında.

- CAHİT SITKI TARANCI

19 Haziran 2007

UMUTSUZLUK


Upuzun bir yola çıktım. Yanımda endişelerim ve büyük yalnızlığım. Sırtımda epey yük, silkeleyip atamadığım ruhum. Satamadığım ve yarandıramadığım bir çare. Şimdi satılık asi ruhum, endişelerim ve yalnızlığım birer gölge ardımda.

Yağmur ha yağdı ha yağacak, öyle koyu gri gökyüzü. Yoksa Güneş battı da ben mi anlamadım. Birazdan bu yolda yalnız yürüyenlerin ayak izlerine dolacak yağmur. Her basışımda sıçrayacak ayak bileklerime. Ağırlaştıkça ağırlaşacak bedenim. Bu tozlu, ıssız yolun neresine düşecek kim bilir?


Oylum

ÖYLE BİR SARHOŞ


Öyle sarhoş olsam ki
Bir an seni unutsam
Unutsam o günleri
Yarınları unutsam

Öyle sarhoş olsam ki
Bir daha ayılmasam
Her şey bir rüya olsa
Unutarak uyansam

Seni gördüğüm günü
Sevdiğimi unutsam
Bir başka dünya bulsam
İçinde sen olmasan

Öyle sarhoş olsam ki
Bir daha ayılmasam
Her şey bir rüya olsa
Unutarak uyansam

Bülent Şençalar-Güzin Gürman

Tanju Okan’ın Bütün Şarkılarım isimli 1975 yılında çıkan L.P.inden bir parça sanırım bilmeyeni yoktur.Bu şarkıyı onun kadar içten ve duygulu okuyan bir o kadar da erkeksi bir ses daha yoktur sanırım.

Sizlere bir İzmir’li daha sunuyorum.Tanju Okan için; kederli sesiyle, düşkün fakat şikayet etmeyen tavrıyla samimi, gerçek bir sanatçı olduğu ölümünden sonra sık sık söylendi.
Her zaman dinlemekten zevk alacağım seslerden.
22 mayıs 1996'da Urla'da hayata veda etti

15 Haziran 2007

Ölüm




Ölümü gördüm feri gitmiş, umudu tükenmiş yeşil gözlerinde. Elimi tuttu sıkıca. Hatırladı beni:

”Allah razı olsun senden yavrum. Çok vefalı çıktın sen.”

Bende seni unutmayacağım.

Yalnızlık ne zor. Hem yalnız hem de yaşlı olmak daha da zor. Bakanın gelip gidenin de olsa. Zaten hepimiz yalnız değil miyiz?

Gençlik fotoğrafına takıldı gözlerim sonra. Çatlak duvarda açılan zaman tünelinin uzaktan seyredilen soluk silüeti gibi titreşti bir an. “Ben de aşık oldum. Sevildim de üstelik. Kahkahalar attım. Çocuklarımı emzirdim şimdi pörsümüş olan göğüslerimde- ve bir erkeğin şehvetli dokunuşlarını tattım. Ben de gençtim tıpkı senin gibi” dedi gözlerimin içine bakarak ve acılı çığlıklar attı.

Bu kadar zor ve uzun olmak zorunda mı ölüm?

Tırpanı ile bir ayağından çekiştirirken Azrail tırnaklarınla tutunursun hayata. İçlerinde et ve deri parçaları. Güzel geçmiş uzun bir hayat umurunda değildir o anda. Yalvarırsın:

Bir gün. Bir güncük daha n’olur?
Oylum

14 Haziran 2007

OYUMU AÇIKLIYORUM


Eski genelev kadınıyım.

Modern köle, hayatsız kadınım...

Dokuz yaşımda tecavüze uğradım.

Kocam tarafından geneleve satıldım.

Tüm hayatsız kadınlar için, tüm şiddet mağduru, ezilen, hor görülenler için... İstanbul bağımsız milletvekili adayıyım.

Ayşe Tükrükçü. ( Engin Ardıç'ın Oyumu Açıklıyorum yazısından)


***

Sağlık görevlisi doktor bir arkadaşım kontrol amacıyla gittiği genelevlerdeki izlenimlerini anlattı geçenlerde:

"70 yaşında bir çalışanın ücreti 2-3 ytl arasında değişiyormuş. Ama müşteri sayıları günde 20-30 imiş yani az. Standart bir kadının günlük müşteri sayısı ise 130 olabiliyormuş."

İşte sözün ve insanlığın bittiği yer. Düğümlendim.



Oylum



12 Haziran 2007

BİTERKEN BEN



Bugün;

Kırıldı kalemim,

Saplandı şah damarıma.

Kanıyorum,

Kıpkızıl bak.

Ne tutan var elimi,

Ne de bakan gözüme.

Biterken ben,

Boşalıyor içim.

Kanıyor ,

Kanıyorum ben, ellerim kan içinde

OYLUM

BİR DÜŞÜN İÇİNDE BİR DÜŞ



Alnına konsun bu öpüş!


Ve, şimdi senden ayrılırken,

İtiraf edeyim ki-

Günlerimi bir düş

Sayarken yanılmıyorsun;

Ama, umut gitmişse uzaklara

Bir gece ya da bir gün

Bir görüntüde ya da bir şeyde olmaksızın

Fark eder mi bu yüzden?

Bütün gördüğümüz ve göründüğümüz

Yalnızca bir düş içinde bir düş.


Kırılan dalgaların dövdüğü bir kıyının

Haykırışları içinde duruyorum:

Ve altın kum taneleri

Tutuyorum avucumda-

Ne kadar az! Ama nasıl da

Süzülüyorlar parmaklarımın arasından derinlerine

Ben ağlarken -

ben ağlarken! Ah Tanrım!

Daha sıkı

Tutamaz mıyım onları?

Ah Tanrım!

Tekini bile kurtaramaz mıyım acımasız dalgadan?

Bir düşün içinde bir düş mü bütün gördüğümüz ve göründüğümüz?

Edgar Alan Poe

07 Haziran 2007

DEĞİŞİK USULDE TAZE FASULYE


Ben genelde taze fasulyeyi bol domatesli olarak klasik usulde pişiririm. Ama bu şekilde hazırlandığında meze yada salata olarak tüketilebileceğinden açık büfe sofralarına daha çok yakışan bir havası var gibi geliyor sanki.

Malzemesi

1 kg taze fasulye (ayşe kadın yada tercihen çalı fasulyesi)
1 adet kuru soğan
1 adet domates
5-6 diş sarımsak
1 çay bardağı zeytinyağı
tuz
şeker

Hazırlanması

Fasulyeleri yıkayıp ayıklayın. Eğer çalı fasulye tercih ettiyseniz kibrit çöpü gibi kesin.

Domatesin sarımsaklar ve soğanın kabuğunu soyun ancak bütün olarak bırakın parçalamayın.

Düdüklü tencerenin en altına domates,soğan ve sarımsağınızı bütün olarak koyun. Üzerine fasulyeyi koyup tuz ve şekeri ekledikten sonra zeytinyağını gezdirin.Dilerseniz bir kahve fincanı su koyabilirsiniz.

Düdüklünüzün her zamanki ayarında (örneğin benimki ½ saatte pişiriyor) pişirin.

Soğuk olarak servis edin.

Afiyet olsun

Oylum Özmen

03 Haziran 2007

ALLAHAISMARLADIK




Yıllar yılı seviştik te neden mutlu olmadık?
Aşkımıza aşk değil yıllarca yalan kattık.
Sana son bir sözüm var,
O da “Allahaısmarladık”!..

Bir dünya ki temelinin her taşında yalan var
Dışı parlak, içi bomboş yeminler neye yarar?
Daldığımız rüyadan yıllardır uyanmadık,
Değil iki sevgili “Dost” bile olamadık.

Düğümlendi kalbimde, gömüldü ilk hıçkırık.
Aşkımıza aşk değil yıllarca yalan kattık
Sana son bir sözüm var,
O da “Allahaısmarladık”!..



Sezen Aksu’nun 1977 yılında yayınlanan ilk L.P. olan “Allahaısmarladık”ın aynı isimli ilk parçası. Bulursanız dinlememezlik etmeyin. Mümkünse plaktan dinleyin. Ancak merak edenler Bu L.P. nin müzik c.d. sini de temin edebilirler. Nefis bir ses ve yorum.Altında Baha,A. Gürel ve S.Aksu imzası var.



Evet o da bir İzmirli.Çocukken tanışmıştım.Küçücük mini minnacık nerdeyse benimle aynı boyda kalın dudaklı annesinden reçelli ekmek isteyen mütevazi sakin bir insan.Ama ne kadar güzel bir insan ve ne müthiş bir kadın .

01 Haziran 2007

ANNE VE BABA OKULU



İzmir’de Mili Eğitim Müdürlüğü’nün katkılarıyla Türkiye’de bir ilk gerçekleştirildi. Anne ve baba eğitim seminerleri.

Bu seminerler hakkında bir şeyler yazmak ve paylaşmak istedim ki bu tür seminerleri duyanlar mutlaka katılsın. Çünkü benim için çok özeldi. Çok eğiticiydi.

Bu noktada özellikle eğitmenlerimiz olan sayın Tamer Doğan ve sayın Nalan Alan başta olmak üzere bu organizasyonda emeği olan el koyan tüm çalışanlara teşekkür etmek istiyorum.

Seminerlerdeki tutumları, aydınlatıcı , ön açıcı müdahaleleri , temel çerçeveyi çizerek güzergahımızdaki yol göstericiliklerini büyük takdirle karşılıyorum. Okullarımızda eğitim veren öğretmenlerimizin ne kadar değerli olduğunu, el üstünde tutulması gereken , nitelik sahibi insanlara cocuklarımızı emanet ettiğimizi bizlere gösterdiler. İlkokula hazırlanan çocukların velileri olan bizler cok ama çok rahatladık ve güven duyduk okullarımıza, öğretmenlerimize eğitmenlerimizin kişiliklerinde.


Öncelikle bir noktanın altını çizmek gerekiyor. Böylesi seminerleri düşünen, tasarlayan , hayata geçiren eğitimcilerimiz şunu bilmeliler ki çok önemli bir adım atıyorlar.

Toplumda ailelerin böylesi bir eğitim sürecine girmesi verilen eğitimin kalitesi de göz önüne alındığında gerçekten bir dönüşümün, toplumsal değişimin itici güçlerinden biri olamaya aday görünüyor .

Bu etkinlik neden olumlu yönde değişimin itici güçlerinden biri olmaya aday? Bunun nedenlerine baktığımızda öncelikle toplantıların formatı dikkat çekiyor.

Ben ve benimle birlikte bu eğitime katılan tüm arkadaşlarım bugüne kadar birçok toplantıya katıldık , gittik- oturduk , dinledik, belki bir iki soru sorduk. Karşımıza bir pano konuldu, üzerine şekiller çizildi, eğitimciler anlattılar biz dinledik. Kimi zaman ise ‘’kaçta bitecek acaba?’’ diye saatimize baktığımız sıkıcı toplantılar haline dönüştü bu etkinlikler.

İlk seminere girerken böyle rutin bir toplantı beklentisi vardı bizlerde.

Ama salona girdiğimizde ilk dikkatimizi çeken oturma biçimiydi. Bir çemberin kenarındaydı yerimiz, yüzümüz birbirimize dönük, önümüzde hiçbir engel olmadan tüm katılımclarla direkt iletişime geçebileceğimiz bir düzende oturuyorduk.

Eğitmenlerle ve arkadaşlarımızla aramızda masa , kürsü gibi engeller yoktu hepimiz eşittik, birbirimize açıktık .

Bu oturuş düzeni eğitmenlerimizin demokratik bir tutum göstererek, bir grup olarak aldığımız tüm kararlara kendilerinin de uyacağını söylemeleriyle çok daha özgür bir ortama dönüştü. Geçmiş pratiklerimizi burada öğrendiğimiz temel bilgilerle harmanlayarak güzel bir sohbete,dostlukla paylaşılan bir mekana dönüştürdük seminerleri.


Bu sıcak, paylaşımcı ortamda temel bilgiler , edinilen tecrübelerle biraya gelince aslında sadece kendimize aitmiş gibi görünen sorunların arkadaşlarımızın da başında olduğunu, bu tip problemleri herkesin yaşadığını anladık.

Farkındalık önemli bir kavram. Şu güzelim İzmir’de sahilde trafik ile boğuşurken, iş telası , evin sorunları ile cebelleşirken kafamızı kaldırıp ‘’Ya şu körfez, deniz,güneş,martılar ne güzel. Ne güzel bir şehirde yaşıyorum. Kartpostallarda görsem özenirim. Ama içinde yaşarken farkına varamıyorum’’ demektir farkındalık.

Gündelik yaşam içerisinde parça parça hissedilen, görülen ama bir araya getirilemeyen bir resmin birleşip insanı büyülemesi olarak ta tanımlamak mümkün farkındalığı.

Biz sıcak toplantılarımızda bilgi ve deneyimi paylaşmaya başladığımızda işte bunu hissettik.

Çocuklarımızla iletişimde kendimizi çok haklıymış gibi gördüğümüz davranışlarda yanlış olduğumuzu ya da vicdan azabı çekmemize neden olan davranışlarımızınsa aslında gerekli olduğunu, güven duygusunun oluşumunda disiplinin bize acı versede önemli ve gerekli olduğunu anladık.

Ve yine anladık ki çocuklarımıza daha iyi ana baba olmak için yola çıktığımız bu zeminde bunların da ötesinde iyi bir insan olmanın yöntemleri gizliymiş. Pratik yaşam içerisinde anlayabilme ve kendini ifade edebilme yetisi böylesi zeminlerle güçlendirilebiliyormuş.


Yaz kampları vardır. İnsanlar buralarda yorgunluklarını atar, eğlenir, çalışma ve ev hayatının tasalarından uzak kalırlar. Böylesi mekanlarda dostluklar çabuk gelişir ve kampın son günleri hüzünlüdür.Tatil bitmektedir,dostlar da ayrılmak zorundadır. Zor olur böylesi rahat ortamlardan ayrılış.

Biz de seminerlerin bitiş döneminde benzer duyguları yaşadık ancak bizim bir farkımız vardı. Gündüz işte çalışıyorduk, hatta bazı arkadaşlarımız izin alıp erken çıkarak bu toplantıya geliyordu. Yemek yiyemiyorduk gelmeden önce. Koşa koşa yetişiyorduk. Saat 19:30 da başlayan çalışmalarımız 23:00- 23:30 a kadar sürüyordu bir iki kuru pasta ve çay eşliğinde. Evde çocuklarımız olmasa bu saatten sonra bile devam etmek isteyenlerimiz vardı.

Ve bizler bu seminerin son gününde o tatilden dönenler kadar hüzünlüydük gerçekten de. Onlar tatilden dönerken hüzünleniyordu biz çalışmaktan ayrılırken.

Evet bu toplantılar amacına ulaştı , bizler bir şeyleri daha yerli yerine oturtarak ,daha sistemli düşünmesini öğrendik. Çevremizde bizim gibi insanların varlolduğunu anladık, onlarla dostluklar kurarak paylaşmanın önemini daha iyi kavradık.

Ben kendi adıma bu süreç içerisinde bir şey daha öğrendim. Oğlumun benimle dertleşebilmesini sağlayabiliyorsam.Sorunlarını ,dertlerini,sevinçlerini benimle paylaşabiliyorsa. Bana anlatabiliyorsa eğer oğlum, iyi bir ebeveyn oldum diyebileceğim.



Bu toplantılarda birtakım doğruların farkına varmam dostluk ve paylaşımlar sayesinde oldu. Ben de oğlumla dost olabildiğim takdirde doğrularımı paylaşabileceğim. Bu sayede ona bir şeyleri fark ettirebileceğim. Mutlaka bende fark edeceğim yeni yeni şeyleri.

Çocuklarımız; bizim ,ülkemizin, dünyamızın geleceğini oluşturacaklar; ve bizler kendimizi eğittikçe onları da eğitmiş olacağız.

Şairin dediği gibi:

’Çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,

günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların.

Çocukların avuçlarında yeşerecekler.’’


T.Ö.