15 Kasım 2006

KIRMIZI BALON



-Kırmızı bir balonun içine koydum hayallerimi umutlarımı gökyüzüne bıraktım. Yükseldikçe eriyorlar yükseldikçe yok olup uzaklaşıyorlar.Ruhum çocukluğunu kaybediyor artık. Mutluluğu da yanlışı da sorgulamaktan vaz geçtim. Sahip olduğuma sarılmaya başladım.

-Kendi çemberinde koşmaktan yorulunca mı ölüyor insanlar.Bu yüzden mi yaşlanıyor erkekler ve kadınlar. Oysa ölüm beni uzun zamandır korkutmuyor. Tüylerimi ürpertmiyor. Sevdiklerimi kaybedince acı çekmemin nedeni onları tekrar göremeyecek olmam ve kaybettiklerim.Hepsi kırmızı balonun içinde gittikçe şişiyor yükseldikçe yükünü aldıkça hızlanıyor, hızlandıkça şişiyor ve yükseliyor, yülseldikçe ısınıp hızlanıyor. Çemberim dönüp duruyor; Moira kızkardeşler gittikçe hızla dokuyor dokudukça hızlı söküyorlar.

-Kanatlandım bende güneşe yaklaştıkça balmumundan kanatlarım şıpır şıpır damlıyor altımdaki boşluğa. Yanıyor kavruluyor ama geri adım atamıyorum. Ruhumda bedenimde acı çekiyor. Pudra gibi dökülüp cayır cayır yanıyor tüy misali düşüncelerim.

-Ait olma duygusu bizim prangalarımız aslında. Ait olabilme endişeside güneşimiz. Hem kanatlıyız hem prangalıyız. Pervane gibi. Yakacağını bilse de kendini alamaz ya alevden pervane. Habire döner durur etrafında yalancı güneşinin. Işık sönene kadar kurtuluş yoktur artık ona.

-Mücadeleden yorulmuşum. Bıraksınlar beni bir ağacın gölgesinde, ısınmış toprağın üzerinde; içime çeke çeke huzuru, hiç bir şey düşünmeden ve tasasız kalayım. Parmak ucumda koşuşturan karıncaları izlemek olsun tek endişem ve Tanrı gibi yollarına toprak engeller koyayım. Yada ağaç olaydım keşke dallarımın arasından geçen rüzgardan , yukarı tırmanan bir haylazdan başka şey görmeseydim sonsuz gökyüzünün altında. Ölmekde böyle bir şey işte sonsuz huzur. Ne güzel demiş şair hiç bir şey istemem başımın ucunda bir taş bir de çınar gölgesi olursa değmesin kimse keyfime diye..

-Kimse ilişemez artık isteyen istediğini yapsın istediğini söylesin benden nefret etsen yada beni sevsen kime ne dostum. Ben girdaptan kurtulup çıkmışım .

-Ya atacaksın kendini karaya kolayı seçip yada bırakacaksın saman gibi kader ırmağının nehrine . Cesaretliysen o kadar tabii. Dibe batmakta var işin içinde denize ulaşmakta. Ufkun nereye dönükse artık.

-İnanma bu nehire kotkutmasın seni. Taşlara çarpan bütün su damlacıkları farklı olsada aynı şekilde tokatlıyorlar kayayı. Aynı yerde başlıyor aynı yerde bitiyor. Kandırmasın seni. Ah o yok mu; Daha baharımdayım derken aynaya baktığında karşılaştığın yüze şaşırarak bakarken sen kahkahalar atar.

-Üstadın dediği gibi harbiden yaş iş bu yaşlanmak.

OYLUM ÖZMEN

Ikarus : Hapsedildikleri girit adasından babasıyla birlikte yaptıkları balmumu iplik ve tüyden kanatlarla kaçmaya çalışırken amacını unutup özgürlüğüne kapılıp uçmanın güneşe kanat çırpar tutkuyla. Kanatlarını tutan balmumunu güneşin eritmesiyle Ege Denizi'ne düşerek boğulur. Susam Adası'nın çevresine "ikaros denizi" de denir.

Acaba güneşe doğru uçması, kendini tanrıyla eş koşmasını mı tasvir ediyor? Eriyen kanatlarda tanrının cezası?

İnsanı insan yapan da tam bu kafa tutuştur işte. Ona verilmemiş olanı sökerek almak için sahip oldugu tek şeyi, hayatini hesapsizca ortaya koymak. sadece yaşamaktan daha fazlasının peşinde koşabilmek.

Moira kız kardeşler : Zeus’un üç kızı kaderi belirleyen birbirinden güzel üç tanrıçaymış. Her insan doğduğunda onun yaşam ipliğini bükmeye başlarlar.Biri ipliği büker biri dokur diğeride çözermiş. O kadar güçlü ölümsüzlermiş ki tanrıların babası Zeus bile saygı duyarmış kararlarına. Moiraların belirledikleri değiştirilemezmiş