25 Temmuz 2012

PARİS






Louvre Müzesi
Paris gezisini planlarken genellikle hep duyduğum Paris’lilerin kaba, turistlere yardımcı olmadıkları, şarabın çok güzel ve doğal olarak da ucuz olduğu idi. Bütün ön yargılarınızı ve beklentilerinizi sıfırlayın. Gülümseyerek ve lütfen kelimelerini kullandığımızda hiç zorluk çekmedik hatta tam tersine bize her konuda yardımcı oldular. Ancak, taksi şöförlerinin İstanbul’daki meslektaşlarından hiç farkı yok ve adamlar mesafeyi beğenmezse çekip gidiyor. Bir şöför durağı terkederek kısa mesafe gitmektense sırasını kaybetmeyi tercih etti. Lokantalarda şarap epey pahalı. Üstelik evet bu süpermiş diyebilmeniz için 50 Euro’nun üzerine çıkmanız gerekiyor. Oysa marketlere girdiğinizde oldukça uygun fiyata bir çok seçenek ile karşılaşıyorsunuz. Ama tüm kafe ve lokantalarda menüler girişte yer aldığından ve fiyatlarda belirtilmiş olduğundan hesabınıza göre hareket etmeniz mümkün. Fiyatlar değişmiyor. Ne hesapladıysanız o geliyor.

Paris soğuk bir şehir yaz ayı zor yaşanıyor diyebilirim. Elbette bu karşılaştırmayı İzmir ile yapıyorum. Çünkü, oldukça değişken bir iklimi var internet hava durumu sitelerinden takip ettiğim kadarıyla. Hava 30-35 dereceleri gösterirken 10 derecelere kadar inebiliyor. Ancak gideceğiniz ayı seçerken unutmayın. Paris karasal ve okyanus iklimin yaşandığı ve bize göre epey kuzeyde yer alan bir şehir. Gezmek için en uygun zamanın ilkbahar ve sonbahar ayları olduğu söylenmesine rağmen Paris her zaman turist ile dolup taşıyor. Çalışma takvimimiz bizi Ağustos ayında yolculuğa yönlendirdiğinden biz bu ayda ziyaret edebildik. Ama, ne zaman giderseniz gidin yanınıza bir şemsiye veya yağmurluk almayı unutmayın.

Langlois Otel‘inde kaldık. (http://hotel-langlois.com/en/home.html) İki yıldız olduğuna bakmayın bu otel’in odaları oldukça geniş ve art novau tarzı mobilyalarla döşenmiş. En güzeli ise sahibi bir Türk ve otelin resepsiyonunda mutlaka Türkçe konuşan birisi bulunuyor. Aynı zamanda otelde devamlı bir Türkçe gazete ve bir Türk kanalı var. Metro durağına 5 dakikada ulaşabilir Galerie Lafayette ve Printemps mağazaları ile ana arterlerlere yürüyerek gidebilirsiniz. Merkezi bir yerde olmasına rağmen oldukça sakin bir sokakta yer alan otel için bu, büyük bir artı değer.

Paris Metro
Gelelim ulaşıma; Biz İzmir’den aktarmasız olarak Paris’e uçan Onur Air hava yolları ile seyahat ettik. Ancak şu var ki uçak koltukları birbirine çok yakın olduğundan ve ben ortada oturma şanssızlığına nail olduğumdan yolculuk benim için epey uzun ve sıkıntılı geçti. Onur Air, Orly havaalanına değil Charles De Gaulle (CDG) havaalanına iniyor. Burası epey küçük bir havalanı. Ancak buradan da kalacağınız otele ulaşmanız çok kolay. En basit iki yol var. Birincisi eğer varsa otelinizi arayıp transferinizi talep edebilirsiniz. Diğeri ise www.parisdolmusu.com adresinden ulaşacağınız Paris Dolmuşu ile iletişime geçebilirsiniz.

Ancak ulaşımı kendiniz halletmek isterseniz korkmayın. Paris şehir içi ulaşımı ve metro ağı ile Avrupa’nın en gelişmiş şehirlerinden biri. Her yere metro ile seyahat etmeniz oldukça kolay.Hatta Paris’de ayrıca bir yer altı şehri var diyebilirim.


Uçaktan indiğiniz zaman işlemlerinizi tamamlayın ve Terminal 3 e geçin. Buradan Havaalanı Shuttle servisini gösteren işaret tabelalarını takip edin. (Shuttle’a binerken inerken yardım talep edebilecegünüz gibi metro ve rer ağını gösteren haritalardan da yararlanmanız mümkün. )Shuttle a binin ve Terminal 3- Roissypole durağında inin. Buradan Rer hattına geçeceksiniz. Bunun için “RER B -PARIS BY TRAIN yazan hattı takip edin. Bilet satılan yerlerde TGV ofisleride var. Hiç bulaşmayın RER hattına devam edin. Buradan RER için bilet almanız mümkün. Makinalar nakit para kabul ediyor ancak yanınızda mutlaka biraz bozuk para bulundurun. Bineceğiniz trenin hattı TO PARIS olarak gösteriliyor içiniz rahat olsun. Burada ineceğiniz istasyonu otelin yakınlığına göre haritadan tespit edebilirsiniz. Biraz bocalamadan sonra ulaşım oldukça kolay ve metro haritasını rahatlıkla okuyabiliyorsunuz. Metro biletleri 1-1,5 saat kadar geçerli. Mutlaka biletlerinizi gişeden geçirdikten sonra alın ve saklayın sakın atmayın. Çünkü bazen istasyon çıkışlarında kontrol yapılıyor. Başınız ağrımasın. Biz çok hareketli olduğumuzdan biletleri genellikle 10 lu setler halinde aldık.
Araba kiralamayı ise hiç düşünmeyin. Trafik çok yoğun ve otoparklar çok pahalı. Üstelik zaman kaybı. Unutmayın Paris çok fazla turist alan ve bu nedenle pahalı bir şehir.

Otele ulaşım ve kayıt işlemleri tamamladıktan sonra artık ver elini Paris diyebilirsiniz. Ancak , mutlaka şehirde gezerken elinize bir şehir ve metro haritası alın. Metro haritasını çözmek ilk başta şifre kriptolamaya benzesede ilk seferde yardım istemekten çekinmeyin. Olayı kavradıktan sonra iki kat aşağı bir kat yukarı koşturarak rahatlıkla hatları kullanmayı başaracaksınız.

Paris bugünkü haline vali Georges Haussman sayesinde kavuşmuş. Tüm sokaklar geniş ve her yerde simetriyi net olarak görebiliyorsunuz.Sokak ve caddelerin bu kadar geniş olmasının sebebi ise devrim sırasında yaşanan ve halkın dar Paris sokaklarına barikatlar kurarak askerlerin girişini engelleyebilmesi gibi bir olayın tekrar önüne geçmeyi düşünmelerindenmiş. Oysa, bu geniş caddeler Paris’in Almanlar tarafından kolaylıkla işgal edilmesine yol açmış 2.Dünya savaşında.

Paris bölgelere numaralar ile ayrılan ve aynı bir salyangoz şeklinde merkezden ilerleyerek düzenli büyüyen bir şehir. Bu nedenle bölge numaralarından merkeze ne kadar uzaklıkta olduğunuzu anlamanız mümkün. Görülesi yerleri ise ilk 8 bölümde yer almaktadır.

Paris in ilk kurucuları ise meşhur Asterix çizgi romanında anlatılan yenilmez ve Roma’lıların korkulu rüyası Galyalı’lar. Bir rivayete göre Ankara’ya da gelmiş bu arkadaşlar. Eee Galya’dan Mısır’a ordan Britanya’ya gidip dururken bizim Ankara’ya da uğramış olmaları gayet muhtemel.

Paris'in tarihi merkezi Notre-Dame Katedrali ve çevresidir. Ünlü Notre-Dame kilisesi zamanın en muhteşem gotik yapılarından biri .Kilisedeki her bir gargoyle’ın farklı bir adı var ve tabii bu üne büyük katkısı olan Notre Dame’ın kamburu’nuda unutmamak gerek. Bu nedenle Paris gezisine bu kiliseyle başlamanız mantıklı olabilir. Bu Gargoyelar ile ilgili bir çok mit dolaşmasına rağmen gotik mimarinin bu birbirinden ürkütücü ve çirkin ancak genede ilgi çekici olan gargoylelar aslında birer drenaj kanalı ve yağan yağmurun suyunu binadan mümkün olduğunca uzağa akıtmak için kullanılan bir ayrıntı. Ancak tüm Paris de bunları görmek mümkün. Ortaçağ a özgü olduğu içinde bu kadar korkunç ve çirkinler sanırım.

Notre Dame’ı gezerken yanınıza bir parça ekmek alıp elinizle kuşları beslemekde size ayrı bir keyif verecektir.

Seine gezisi mutlaka yapılaması gereken turlardan biri. Akşam üstüne denk gelecek bir zaman seçilirse hem gündüz hemde gece seine ve Paris i görmeniz mümkün. Üstelik seine kıyısında bir marketten alacağınız malzemelerle romantik bir piknikte epey tatmin edici olacaktır.




Paris e gidipte Paris’in simgesi ve Dünya’nın yedi harikasından biri olan Eiffel Kulesi’ni görmeden dönmek elbette olmaz. Ancak yukarıya çıkmak için akşam saat 22:00 dan sonrasını tercih ederseniz sıra beklememe olasılığınız var.

Pigalle ünlü Moulin Rouge isimli gece kulübünün olduğu bir cadde. Gece hayatı oldukça ünlü olan bu cadde üzerinde gündüzde açık olan bir çok erotic shop var. Ayrıca oldukça enteresan bir erotic müze bu cadde üzerinde bulunuyor. İlk çağlardan günümüze kadar her kültürden eserler var bu müzede. Bu cadde üzerinde hediyelik eşya satan dükkanlar bence en ucuz yerlerden. Alışveriş yapmak istiyorsanız burayı tercih edebilirsiniz.Pazarlık yapmayı unutmayın. Biraz İzmir’in Basmane semtine benzettim burayı.


Bu arada eğer Parisien bir eğlenceyi tercih ederseniz Moulın Rouge ama Amerikanvari bir eğlenceyi istiyorsanız Lido’ya gidebilirsiniz.Bu iki gece kulübüne’de giriş 200 euro civarında.

Pigalle’ den Ünlü Montmartre Tepesi ve Sacre Coeur Bazilikası ‘na yürüyerek ulaşabileceğiniz gibi doğrudan tepeye çıkan tren vari turistik araçlarada binebilirsiniz ki bu araçlar Moulin Rouge'un çok yakınından hareket etmekte. Tepe ve bazilakanın etrafı oldukça hoş dinlenmek için de uygun bir alan. Ancak dilenci ve seyyar satıcılara karşı dikkatli olun. Ressamlar tepesi de olarak bu yerde gezinmek oldukça zevkli. Güzel bir öğlen yemeği veya öğleden sonrası keyfi yapabilirsiniz ki Van Gogh un resmini yaptığı ünlü cafe hala açık ziyaret etmenizi önemle tavsiye ederim. Üstelik bu cafenin soğan çorbası da oldukça lezzetli deneyin. Tepede dolaşırken  Salvador Dali’nin sergisini gezmenizi de önemle tavsiye ederim.Ünlü Montmartre merdivenlerinden aşağıya doğru inerek tekrar Pigalle ‘e ulaşabilirsiniz.

Paris de gezilecek alan oldukça fazla. Louvre Müzesi tarih ve sanat tutkunlarını mutlu ederken Müze çıkışında  Tuileries Bahçesi'nde dinlemeniz rahatlatıcı olacaktır. Louvre müzesinde nereleri gezmek istediğinize öncelikle karar verin. Bunun için müzenin bir krokisini edinin. Planlamanızı yapın. Çünkü bir gün içinde müzeyi gezmeniz mümkün değil. Müzenin Salı günleri kapalı olduğunu hatırlatmak isterim. Yanınızda çocuk varsa bahçenin biraz ilerisinde dönme dolap çok eğlenceli oraya uğrayabilirsiniz. 

Jardin des Tuileries

Bir not eklemeden de duramayacağım. Bu Fransızları anlamak mümkün değil . Şehrin göbeğinde binlerce dönümlük yeşil alanlar bırakmışlar. Oysa ne rant varda oralarda. Şu bizim belediye başkanlarını oraya göndermek lazım. Üstelik Gloria Jeans Cafe ve Starbuck Cafe gibi yerlerde yok kahveyi pek sevmelerine rağmen. Neymiş efendim, kendi cafe kültürüne zarar veriyormuş. Oysa iki üç tane vatan millet sakarya içeren cümle kullanıp köşeyi dönmek öyle kolay ki. Bizimde kahvehane ve çay bahçesi kültürümüz vardı ne olacak. Bir kahveyi dünyanın parasına satmak varken kim takar ki Türk kahvesi ve ince belli çay bardağı ile kırmızı çizgili çay bardağını.

Müze denince akla gelen o kadar çok şey var ki Paris de hepsini birkaç gün içerisinde tamamlamak mümkün değil. İlgi alanlarınız belirleyip gezilecek alanları kısaltabilirsiniz.Öncelikle müze mi gezeceksiniz Paris sokaklarını tanıyıp içinde mi eriyeceksiniz onu kararlaştırmanız lazım.

Nike Louvre Müzesi

 Yeşil alan ve cafe demiş iken unutmamak lazım;  Luxemburg Bahçesi'de görülecek yerlerden. Huzur dolu ve serin. Buralara giderken mümkünse yanınıza bir masa örtüsü alın. Çimlerin üzerine uzanarak yorucu gezilerinizi canlandırıcı bir mola vererek ayaklarınızı rahatlatabilirsiniz. 


Oscar Wilde'ın kadınların aşkına mazhar olmuş mezarı
http://www.turkparisi.com/paris-gezi-rehberi/paris-muzeleri.html

Yukarıda yer alan linkteyse Paris müzelerinin bir kısmı ve adresleri belirtilmekte. Bu müzeler ile ilgili planlamalarınızı ona göre yapabilirsiniz.

Paris mezarlıkları da ünlü. Pére-Lachaise Mezarlığı her yıl kalıcı müşterilerinin yanısıra binlerce turisti ağırlıyor. Burada Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’nın yanısıra Yves Montand, Frédéric Chopin, Simone Signoret, Honoré de Balzac, Oscar Wilde, Edith Piaf, Jean de la Fontaine, Molière, Maria Calas, Camille Pissaro, Eugène Delacroix, Jim Morrison, Vincenzo Bellini, Georges Bizet, Alexander Théodore ve bir dönem Paris valiliği yapan, Paris için çok önemli bir isim Georges Haussmann ile nice ünlülerin mezarı Pére-Lachaise’de yer almakta.

Paris’in altı ayrı bir şehir demiştim. Bu ikinci şehrin de kendine ait bir mezarlığı var tabii. Ünlü yer altı Paris Katakompları. Metro kazıları sırasında keşfedilmiş bu mekan iddiaya göre veba salgınında ölenlerin kireçlenerek atıldıkları yerlermiş. Ancak, alnında kurşun deliği olan kafataslarıda yok değil. İçerisi nemli ve oldukça büyük. Yerin altına inmeniz epey uzun sürüyor. Merdivenler ve koridorlar dar olduğu için geri dönmek şansınız yok.Çünkü arakanızdan insanlar gelemeye devam ediyor. İçerisi karanlık ve nemli. Havasız değil ancak kendine özgü bir kokusu var. Çürük kokusu değil bu 200 yıl önce ölmüş insanlar kokmuyor tabii ama karanlık ve nemden dolayı zaten geriliyorsunuz. Olan kokuda sizi rahatsız ediyor elbette. Girdikten sonra ancak 45-60 dakika gibi bir sürede dışarı çıkabiliyorsunuz. İlk başta gülerek kıkırdayarak yol aldığımız mekanda bir süre sonra sinirlerimiz bozulmaya başladı. Ancak yine de görülesi ilginç mekanlardan. Eğer, kalp veya astım gibi rahatsızlıklar varsa içeri girmeden önce iyice düşünmek gerekir bana kalırsa.

Buradan da şunu anlıyoruz ki turizm biraz da ticari zekaya bakıyor. Mezarlardan bile para kazanmak mümkün. Fransızların ticari zekasına hayran olmamak mümkün değil.

Ayrıca Place des Vosges de görülesi huzurlu bir yer. Eğer isterseniz burada yer alan Victor Hugo’nun evinide gezebilirsiniz.

Tabii Fransa denince gastronomi’ yi unutmak mümkün değil. Paris tam bir et ve tatlı sever cenneti. L’adureé Pastanesi'nin (http://www.laduree.fr) tatlıları harika. Özellikle makaronlarını ve Isfahan isimli pastasını tatmalısınız. Bu nefis tatlara ulaşmak için uzun bir kuyruğa katlanmanız gerekecek ama değecek. Bu Isfahan öyle özel ve rafine bir tat ki anlatılmaz yaşanır diyorum. Türkiye’de satılan bazı makaronlar ile karşılaştırdığınızda ise onlar makaron değilmiş bizi kandırmışlar diyorsunuz bu kadar basit.

İSPAHAN

Paris kafeleriyle ünlü minik masalarda yanyana oturarak biten günün tadını çıkartabilirsiniz. Hep iki kişilik minicik masalar. Yalnız yaşıyor bu Parisliler herhalde. Ancak benden bir tavsiye burası bir şarap memleketi biralarından uzak durun. Tarçınlısından limonlusuna kadar her çeşidi var ama ben beğenmedim.

http://www.worldreviewer.com/travel-guides/film-locations/amelies-cafe/11422/

Yukarıdaki linkte ise Amelie’nin ünlü cafesi Café des Deux Moulins’nin adresi ve bilgileri var. Epey kalabalıktı bu cafe.

Leon De Bruxelles ise brüksel usulu midyeleri kocaman tencerelerle servis ettikleri midye ve deniz ürünü severlere hitap eden bir mekan. (http://www.leon-de-bruxelles.fr/)

Tabii Sartre’ın ısınmak için gittiği Cafe de Flore yi unutmamak gerekir. http://www.cafedeflore.fr/
Burada menü oldukça tatminkar tavsiye ederim.

Restaurant La Fontaine ise gidilecek diğer bir adres olabilir. Oldukça güzel bir menüsü ve lezzetleri var.

http://www.fontainedemars.com/index.html

Paris Disneyland ise yanınızda çocuk varsa  uğramanız gereken yerlerden. İlle de uğrayın diyemiyorum ama oldukça eğlenceli olduğuda bir gerçek.Yine RER seferleri ile oraya ulaşmanız mümkün. Ancak, en az iki gün harcamanız gerekebilir. Girişte uzun kuyruklarda bekleyeceğiniz için mümkün olduğunca erken varmanız gerektiğinden Disneyland yakınlarında bir oteldede kalınabilir .Disneyland biletlerini önceden almak mümkün ki bunu yapın böylece uzun kuyruklara katlanmak zorunda kalmazsınız. Disneyland otelleride satıyor giriş biletlerini bunuda hatırlatayım. Dısneyland’ın ıcınde kaldıgınız zaman extra ucret yok ve sız daha cok sure kullanıyorsunuz , Yanı sabah 10 da kapılar acılıyorsa ıcerdekı otellerde kalanlar ise sabah 9 dan ıtıbaren parkı kullanıabiliyor.

http://www.disneylandparis.com/

Paris’i birkaç günde gezebilmek elbette mümkün değil. Ancak görülesi yerleri listeleyip belli bir plana göre geten sonra eminim ki ikinci bir Paris turunu daha arzular hale geleceksiniz.

İyi gezmeler ve iyi eğlenceler diliyorum.

Sacre Cour Bazilikası'ndan Paris