16 Haziran 2008

5 VAKİT (ALINTIDIR)

(Halime Odağ Psikanaliz ve Psikoterapi Vakfı, Sinema ve Psikanaliz etkinliği kapsamında Dr.Nur Engindeniz’in konuşmasıdır)


Yönetmen: Reha Erdem
Senaryo: Reha Erdem
Oyuncular: Özkan Özen, Elit İşcan, Nihan Aslı Elmas, Bülent Emin Yarar, Ali Bey
Kayalı
2006 / Türkiye / Türkçe / 100 dakika

Yatsı ezanı okundu ama şehrin ve köyün zamanı birbirinden farklı gördüğünüz gibi. Ama merak etmeyin, yatsıdan sonra başlayan konuşmam sabah ezanına kadar sürmeyecek.



Reha Erdem, “Beş Vakit”i şu sözlerle anlatıyor: “ Bu bir zaman filmi. Zamanın ritmi, filmin ritmi. Toprakla deniz, kayayla gök arasına asılı bir köyde büyümeye çalışan iki çocuğun zamanın akışında yuvarlanmalarının filmi. Orada zamanın tek sarkacı, kimi zaman gümüşi bir bıçak gibi parlayan minare ve o minarenin, güneş saatiyle dönen beş vakti...

Günde beş kez okunan ezan, insanın beş vaktini yani beş halini, korkusunu ve arzusunu, sevgisini ve kinini, inancını ve acısını, çığlığını ve hıçkırığını, tutkusunu ve nefretini mevsimler gibi, güneş gibi, ay gibi döndürüp karşısına getiriyor. Her karşılaşma yeni bir acıya, büyüme, olgunlaşma, yaşlanma acısına yol açıyor. Trajedi bu. Film bu trajediyi, bu özel mekanda, mekanın bütün saflığı ve tazeliğiyle, yüzleri ve vücutları, sözleri ve sesleri, kendi oluşturacağı sinematografik zaman içinde akıtmayı hedefliyor. İsteği bu acıya şahitlik.”

Reha Erdem’in zaman filmi olarak tanımladığı bu filmde, insan zamanının belki de en sancılı evresi olan ergenliğe tanıklık ettik. Ergenlik; kaybedilen çocukluğun yasıdır, ergenlik birey olabilmek için, var olabilmek için ebeveynlerle yaşanan savaştır, ergenlik değişimdir, dönüşümdür, ikinci bir doğumdur.

Film boyunca erken ergenliklerini yaşayan çocukların büyüme sancılarını izledik. Filmde çocukların okudukları şiir de bu sancıyı çok güzel anlatıyor:

Uyan çocuk uyan artık
Çekeceksin elbet zorluk
Kaç aydır evde kaldın
Sazdan düdük yapıp çaldın.


Anne kucağının, çocukluğun o güzel günleri artık geride kalmış, zorlu günler başlamıştır. Ayrıca ergenlik için halk arasında “uyanmaya başlamak” deyiminin kullanıldığını da belirteyim.
Ergenlikte ödipal çatışmalar alevlenir. Ödipal çatışma ya da ödipus kompleksi psikanalizin çok temel bir konusu ama kısaca bilmeyenler için belirteyim. Çocuğun karşı cinsten ebeveynine olan aşkı.

Ödipus trajedisi filmin temel yapı taşlarından olarak tüm çıplaklığı ile karşımıza çıktı. Ömer, babasını öldürmek için planlar yaptı film boyunca. Psikanaliz de bir erkeğin ölümü ile, Freud’un babasının ölümü ile doğmuştur(1896). Babasının ölümü Freud’un oto analizine ve düşlerini yorumlamasına özgül bir değer kazandırmıştır. İlk kavmin babasının öldürülmesi söylencesini hatırlayalım bir yandan da. Söylenceye göre ilk kavimin erkek çocukları toplanıp babayı öldürmüşler ve babanın kadınları ile beraber olmuşlardır. Ancak bundan sonra babanın öldürülmesi ve babanın kadınları ile olmak yasaklanmıştır. Tüm uygarlıklar boyunca süregelen ensest yasağının doğuşu, yani “yasa”nın doğuşu böyle başlar. Yasa babadır, babanın buyruğudur. Hemen filmden bir sahneyi hatırlayalım. Camide geçen sahne, vaiz diyor ki:

“Ey oğullar baba talimini dinleyin ve bilgiyi anlamak için dikkat edin

Çünkü size iyi ders veriyorum
Benim öğrettiğimi bırakmayın
Çünkü ben de babamın oğlu idim
Annemin gözünde nazik ve bir tanecik idim
Ve bana öğretti, bana dedi
Sözlerime dikkat et, dediklerime kula ey
Onlar gözlerinin önünden ayrılmasın
Onları yüreğinin içinde sakla”

Filmi Yunan mitolojisinden okuduğumuzda babasını öldürüp annesi ile evlenen Oidipus olan Ömer, İslam mitolojisinden okursak da Hz. Ömerdir. Hz. Muhammed’e başlangıçta düşman olan, onu yani babayı ve/ veya temsilcisini öldürmek için planlar yapan ve tam öldürmeye gidecekken Müslüman olan Hz. Ömer.

İslam mitolojisinden söz açmışken filmdeki çocukların ismine dikkatinizi çekmek isterim. Ömer, Davut, Yakup, İsmail, Ali. Hepsi de peygamber isimleri. Ömer’i az önce söyledim, “baba”yı öldürmeye çalışan…


Ali, yani Ömer’in sevimli, akıllı, parlak kardeşi. Muhammedin amca oğlu ve damadı, ailesinin biricik sevgilisi, birincisi Hz. Ali.

İsmail, sanırım çoğunuzun bildiği gibi babası tarafından Allah’a kurban edilmek üzereyken koç yollanan Hz. İsmail. Hatırlarsanız İsmail düştükten sonra sağ sağlim kurtulunca ona kurban kesiliyordu.

Yakup, üstün ahlaklı, samimi, sabırlı, akıllı
Davut, koyun güden, sapan atan, cesur, kahraman. Bir gün oruç tutup, ertesi gün yiyen bir peygamber. Fıstık ağacının altında hatırlayın onu, birinde fıstık yerken diğer sahnede fıstıklara yalnızca bakarken…

Ömer’in öldürmek istediği baba katı, cezalandırıcı, empatik olmayan, sınır koyucu, çocuklarına adaletli davranmayan bir babayken, bir yandan da babanın şefkatli, öğretici, verici yanlarını görürüz. Ödipal baba tanım olarak kısıtlayan, cezalandıran, yasaklayandır. Saldığı korkuyla onunla rekabet içindeki erkek çocuğun ensest ve öldürme arzularından vazgeçmesini sağlar.

Oysa baba çocuk ilişkisi ödipus döneminden önce de vardır. Çocuğun babaya öykünmesi, tüm tavır ve davranışlarında onun gibi yapmaya çalışması hem çocuğun onunla özdeşleşmesinin bir göstergesidir, hem de baba için bir gurur kaynağıdır. Bu durumun örneklerini baba ve Ali arasındaki sahnelerde görürüz. Ömer’in ezan okuma sahnesi de bu özdeşimin kurulduğunun kanıtıdır adeta. Öldürülmek istenen ama bir yandan da onun gibi olunan baba. Yaşlı ninenin erkeklerle ilgili söylediklerini de hatırlayalım: “Bunun bubası da böyleydi, bubasının bubası da. Oğlancıkken iyi olurlar, büyüdükçe babalarına çekerler”.

Öğretmene aşık Yakup ise babasının öğretmene olan ilgisini görünce Ömer’in saflarına katılır. Yakup’un babası ve amcası arasındaki ilişki adeta Ömer ve Ali arasındaki ilişki gibidir. Baba iki çocuk arasındaki rekabeti kışkırtıcıdır.

Ödipal çatışmanın kızlar cephesinde ise Yıldız’ı görürüz. Babasına aşık Yıldız. Babası ile tarlada dolaştıkları, hele de dizine yattığı sahnede adeta iki sevgili gibidirler. Anne ve babasının cinselliklerine tanık olduğu sahnede ise hayal kırıklığının gözyaşları vardır.
Yıldız’ın kardeşini düşürdüğü sahne ödipal çatışmanın ebeveyn yanına ayna tutan bir sahne. Anne “oğlum”, baba “kızım” diye koşar.

Yıldız için iki özdeşim modeli vardır, annesi ve öğretmen. Öğretmen ona kitap verir, Çalıkuşu. Giderken iğde ağacının, öğretmenin saçlarıdır Erdem’e göre , yapraklarına yüzünü sürer.
Filmdeki bir diğer baba-ata da Atatürk. Biliyorsunuz her sabah ataya-babaya verilen sözlerle başlar güne çocuklar. Çocuklar Andımızı söylerken, küçüklerimizi korumak, büyüklerimizi saymak diye, çobanın dövülüşüne tanıklık ederiz. Çobanın babasının olmadığı bir ortamda ona babalık eden biri tarafından.

Baba karakterinde olduğu gibi film boyunca karakterlerin hem iyi hem de kötü yanlarına tanıklık ederiz. Babasının hastalığının artması için camı açmaya giderken kardeşinin üstünü örter Ömer. Babasını nasıl öldüreceğini konuşurken ufacık kuşun öldürülmesine hayıflanır.
Filmin ana temalarından bir diğeri de kardeş kıskançlığı.

Temel söylencelerden biri ilk kavimde babanın öldürülmesi ise bir diğeri de iki kardeşin, Kabil ile Habil’in söylencesidir. Kabil’in Habil’i kıskançlık yüzünden öldürdüğü söylence.
Kardeş rekabetinin, kardeş kıskançlığının ve bu rekabetin ve kıskançlık ateşinin ebeveynler tarafından nasıl körüklendiğinin birçok örneğini görürüz film boyunca... Özellikle Yıldız ve Yakup’un babalarının, babaları tarafından azarlandıkları sahneler…

Ama aynı zamanda kardeşlere yönelik olumlu duygular, koruyuculuk da vardır. Adem ile Havva’nın çocukları arasında hem aşk, hem de kıskançlık ve nefret vardı. Bir deyiş vardır, kardeş kardeşin ne olduğunu ne öldüğünü ister. Film boyunca da çocukların kardeşlerine yönelik ambivalanslarına tanık oluruz.

Kardeşlikle ilgili bir diğer konu da ,bir kardeşin varlığı aynı zamanda anne-baba arasındaki cinsel ilişkinin de kanıtıdır. Ergenliğin temel özelliklerinden biri olan cinsel uğraşlar zaman zaman hayvanlar üzerinden, zaman zaman da anne-babanın cinselliğine tanıklık olarak karşımıza çıkar.

Ergenlik döneminin en temel özelliklerinden biri de arkadaşlık ilişkileridir. Kardeşliğe öykünen kan kardeşliği, sütkardeşliği, ahiret kardeşliği, yol kardeşliği gibi kardeşlik eşdeğeri ilişki biçimlerini hatırlayalım. Bütün bu kardeşlik öykünmelerinin ortak özelliği dayanışma, yardımlaşma, paylaşma gibi özelliklerin altını çizmesidir. Ergenlikte arkadaşlık, içsel gerginliği azaltıcı, gelişim süreçlerini kolaylaştırıcı bir işlev görür. Pregenital ve genital sorunların etkisinde, ensest çatışmaları nedeniyle aşırı suçlanan, ayrımlaşmak için ebeveynlerini şiddetle eleştirmek zorunda kalan ergen, arkadaşları ile, sorunlarını aile dışı bir ortamda işleme olanağı bulur. Ömer ve Yakup’un birbirlerine rüyalarını anlattıkları sahneyi hatırlayalım.
Birbirlerini kan kardeşi ilan eden çocuklar bir anlamda ödipal karmaşanın yarattığı sıkıntıya yanıt bulmaya çalışmaktadırlar. Kardeşlerini anne-babaları değil kendi kanlarıyla yapmaktadırlar. Öte yandan beden sıvılarının birbirine karıştırılmasının cinsel ilişki sırasında beden sıvılarının karışımını çağrıştırdığı açıktır.

Ergenlik döneminin bir diğer özelliği de kimlik arayışıdır. Yıldızın öğrenci önlüğünü çıkarıp küçük anneliğe soyunduğu sahneleri hatırlayalım. Arada kalmış bir genç. Çocukluk ve kadınlık arasında.

Yakup ve Ömer’in sigara içme sahneleri. Hem isyanın hem de adeta erkek olmanın sahneleri.

Ölüm ve doğum, yaşamın ve varolmanın vazgeçilmez iki kavramı tüm film boyunca eşlik eder bize.

Gece ile başlayan film, suçluluk duyguları içinde ağlayan Ömer’in sabahtaki görüntüsünde son bulur. Umudun sabahıyla…
A.NUR ENGİNDENİZ

09 Haziran 2008

GEZELİM TADALIM GÖRELİM

Bu hafta sonunda Burhaniye ve Ayvalık civarındaydık. Asıl amacımız Burhaniye sahilinde veya Ören’de bir ev tutmaktı. Ancak, maalesef gönlüme göre bir ev bulmam mümkün olamadı. Tek beğendiğim evin nefis bir taraçası olmasına rağmen balkon kenarları çok alçak olduğundan kabus görmektense uyanık yatmak evladır deyip bu işten vazgeçtim. Ancak hayallerim henüz bitmedi. Umut dünyası işte.


Yonca pansiyondaki odamızdan manzara

Bu koşuşturma arasında ise biraz gezindik. Cunda’da patrica plajlarını ve ayışığı manastırını ziyaret ettik. İsmi çok romantik olduğundan kısada olsa mutlaka görmem gerekiyordu.Şöyle bir bakıp geri döndüm. Ayrıntılarıyla ilgilenemedim.Etüd çalışmasını daha sonra en kısa zamanda yapacağım.

Ayna ve bekçisi

Cumartesi akşamı Ayvalık ve Cunda adasında turladık. Yemek yemek için eşimin daha önce gidip denediği ve ballandıra ballandıra anlattığı Ayna Restaurantı tercih ettik. Restaurant dediğime bakmayın aslında kendilerini kartvizitte “Ayna yeme içme oturma yeri” olarak tarif etmişler ve çok da iyi etmişler aslında. Burası Nihal ve Ezgi hanımların birlikte işlettikleri bir mekan. Yemekler Nihal hanım’ın tatlılar ise Ezgi Hanımın marifetli parmaklarından çıkma olup burası aslında bir aile (anne-kız) işletmesi Belki sıcaklığı da oradan kaynaklanıyordur.



Butik şekilde döşenmiş bu sevimli mekan da çok şık döşenmiş masa ve koltuklar bizi karşıladı. Her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş bu lokantada servisimize bakan Ezgi hanımdan seçtikleri müziklere kadar her şey beni çok rahatlattı. Bize çok huzurlu bir akşam yaşatmalarının yanı sıra hazırlayıp ikram ettikleri yemeklerle hem karnımızı hem gözümüzü doyurdular.



Başlangıç olarak kaşarlı domates çorbası tercih ettik. Çorbalarımızdan önce hafifçe kızartılmış köy ekmeği ile birlikte nar ekşili sızma zeytinyağı ikramı nefisti. Benim gibi hem egeli hemde zeytinci kökenleri olunca insanın zeytinyağına hayır demesi çok zor oluyor doğrusu.




Oğluma getirilen limonata harikaydı. Kontrolden geçirilip Ok işareti verilmiştir küçük bey tarafından . Şekeri az, nane ve limon kokulu bu içeceği mutlaka tavsiye ederim. Hatta bu fotoğraf oğlumun marifeti olup en ufak bir değişiklik yapılmadan gönderilmektedir.




Ben yemek olarak cevizli tereyağlı ev eriştesini tercih ederken eşimde fener ve akya balıklarından yapılmış Balık Sahanaki yi tercih etti. Yemeklerin her ikisinide tattım ve nefistiler.
Ana öğün yanına balzamik sirkeli keçi peynirli salata da çok iyi gitti doğrusu.


keçi peynirli ve balzamik sirkeli Ege salatası



Akya ve fener balığından mükellef bir yemek Balık Sahanaki


Tatlı olarak aldığımız sakızlı muhallebi ve şeftalili cheesecake ise inanılmaz lezzetliydi. Ben her ne kadar cheesecake tercih etmiş olsamda tadına baktığım dondurma eşliğinde ikram edilen sakızlı muhallebide çok lezzetliydi. İkinci gidişte tekrar tadına bakılmak üzere bir yere not edildi.


şeftalili cheese cake
sakızlı muhallebi

Özellikle yemeğimizin üzerine içtiğimiz ev yapımı mürver agacı çiçeğinden yapılmış olan likör ise uffff. Nasıl desem bundan sonra Ayna’ya sadece mürver çiçeği likörü içmek için bile uğrayabilirim. Kokusu ve tadı muhteşemdi. Mutlaka gidin. Pişman olmayacaksınız. Benden beş yıldız bu mekana.
Son olarak da her ne kadar resimlemeyi becerememişde olsam aslında bu jelatin içinde görümüş olduğunuz şey porselen bir buzdolabı süsü olmayıp yemeye kıyamayacağınız kadar güzel görünen bir bisküvidir efendim.

Oylum Özmen