19 Ocak 2007

HRANT DİNK

Yazık; birlikte yaşamamanın ,yaşayamamanın resmini yapabilenlerin olduğu bir memleket vatandaşı olmak ağır yük bugün üzerimde.
Çok üzüldüm.
Bu adamı cinayete azmettirmekten dava açsalar kim ceza almaz bu ülkede?
Son yazısında;
Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım.
Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz.
Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler.
Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce.
demiş...

BİZ VE ONLAR

Kolomb Amerika’ya ayak basıp ; o toprağın gerçek sahibi olan yerlilerle karşılaştığında kendisini ''özne'' (otorite) ,Amerika yerlilerini ise ''başkası'' olarak görmüştür.Buradaki özne değişime açık değildir, mutlak doğruda ifadesini bulur.Başkası olarak algılanan ise yanlışlarla doludur.

Bu nedenle Kolomb karşılaşma süreci içinde değişime açık olamaz,tersine farklılıkları yok edip nesnesi olan yerliyi öznesine, otoriteye dolayısıyla kendi kültürüne benzetecektir.

O kendinden ve kültüründen hiçbir zaman şüphe duymaz.''Başkaları'' için büyük acılarla dolu olan sömürgecilik dönemi de bu şekilde işlemeye başlar.

Avrupalı karşıtını ilk olarak Amerika’nın keşfi ile bulmadı.Müslümanlık ve Osmanlı çok daha önceleri gerek askeri, gerek kültürel yönden ‘’başkası’’dır Avrupalı için.

Haçlı seferleri bir ‘’normalleştirme’’,’’islah’’ gayretidir, ‘’onlar’’a karşı yürütülen.

Daha eski dönemlerde Antik Yunanda anadan, babadan Atinalı olmayanların seçme ve seçilme hakları yoktu. Yine Atina kanunlarına göre en büyük cezalardan biri “polisten yani yaşam alanından kovulmak’’ , yabancı olmaktı.

Konuya giriş batıdan örneklemelerle olsa da bahsi geçen biz ve onlar karşıtlığı ;gündelik yaşam içerisinde bireyler arası ilişkilerden uluslar arası ilişkilere kadar uzanan birçok alanda sorunların odağında olma özelliğini koruyor.

Onlar’a karşı olma yönündeki tepkisellik bizi ister istemez ‘’tek’’liğe,’’bir’ olmaya teşvik ediyor.Tek dil,tek kıyafet,tek amaç,tek kültür,tek düşünce,tek millet,tek din vs.Heterojen bir toplumda bunun bunun gerçekleşmesinin yolu ‘’diğerlerinin’’ aynılaştırılması ,eğer buna direnç gösterirse sindirilmesi ve toplumsal hayattan dışlanmasından geçiyor.

Bu dışlama öyle bir mekanizma ki kendi prototipini ‘’dışlananda’’da oluşturuyor.’’Dışlanan’’ güçler dengesinin kendi lehine döndüğünü hissettiği anda karşıtına aynı muameleyi yapmayı kendisi için bir hak olarak görüyor.Örneğin ülkemizde etnik-milli temele dayalı kutuplaşmada olduğu gibi , laik ve antilaik kamplaşma içerisinde bu tür yaklaşımları görmek mümkün.

Yaşadığımız toplumsal atmosfer ‘’külhanbeyleri’’ ile dolu gibi görünse de ciddi anlamda ‘’özgüven duygusu’’ yoksunluğu yaşadığımızı düşünüyorum.

Özgüven çok güçlü polis ,asker gücü ile sağlanan ve kendine dönük siddetin baskın olduğu ‘’baba’’nın himayesinde ve ona itaat etmekle sağlanamıyor ne yazık ki.Her taraftan kuşatılmış,içi de dışı da hainlerle dolu insanlardan ,toplumsal aktörlerden bir araya gelmiş bir atmosfer içerisinde bunun sağlanması mümkün de değil.

Özgüven, geçmişi ile hesaplaşmış,başarılarının yanıda hatalarını da görebilen,farklı olana yaklaşımında ‘’bakalım bunun altından ne çıkacak’’ tarzı bir duruş yerine,’’anlatmak istediği ne?’’ türü pozitifliği taşıyan bir duruş ile mümkün olabilir ancak.Pek yabancısı olmadığımız tersi durumlarda ;tartışmasız ön kabullere dayalı,dünya görüşlerini dinleştiren,bilinçli bir sevginin yerini toplumsal tapınmanın aldığı,histerik tepkiselliklerle kendisini dışa vuran insanlar topluluğu ile karşı karşıya kalmak kaçınılmaz oluyor.

Bugünün popüler tanımlamalarından fundamentalizm ; ‘’köktencilik’’ ,’’mutlakçılık’’ anlamına geliyor.Her ne kadar köktendinci akımlar için kullanılsa da birçok toplumsal aktör bu tanımlamayı hak etmekte.

Bu yaklaşıma sahip görüşler bir takım olumsuzlukları muhtevalarında bulunduruyorlar zorunlu olarak.Sahip olduklarına inandıkları değerleri kutsallaştırmak,zihinlere mutlak, değişmez doğruların kendi tekellerinde bulunduğunu kazımaya çalışmak,sahip olduğu argümanların dışındakilere şüphe ile bakma ve alt edilmesi gereken rakipler olarak görme alışkanlığı bunlardan en başta gelenler olarak tanımlanabilir.

Hal böyle olunca ‘’gerçeklerin’’ toplumda kabul edilebilmesi için eğitim,dil,din ve bilim araçsallaştırılıyor.Eleştirelliğe dayanmayan ,ezberci,bırakın yaşamı sorgulamayı varlığını bir yerlere adamayı ‘’öğreten’’ bir eğitim anlayışı çocuklarımıza tek doğruyu oğretiyor,tartışılmazı aynı zamanda basiti,derinlikten uzak ve kestirme olanı.

Bu açıdan bakınca fundamentalizmin bu zaafı, toplumda birbirinin karşıtıymış ,dünyaları çok farklıymış gibi görünen çevreleri bir araya getiriveren ortak payda oluveriyor.

Toplumları farklı kültür ve düşüncelerin varlığı ,katkısı zenginleştirir.Homojen olmayı amaçlaştıran,’’yabancı’’ olanın,’’farklı’’nın yok edilmesini temel alan düşünceler sürekli olarak ‘’düşman’’ üretirler.Bu kaçınılmaz bir sonuçtur.

Türkiye’de yakın tarihte sol görüşlü kesimlerin üzerinde ,aleviler üzerinde bu ‘’av’’ faaliyetinin nasıl yürütüldüğü malum.

Şimdilerde bu yaklaşım etnik-milli temellere dayandırılarak toplum içerisinde gerilimler yaratılmakta.

Kendisini ''laik cephe''olarak tanımlayan kesimler ile ''islami hareket'' yaklaşım açısından tam anlamıyla ''biz ve onlar'' birbiri için.İlkokul çağındaki çocuklara and içiriyoruz.

Bebeklikten çıkmamış çocukların başını örtüyor,kuran kurslarına gönderiyoruz.

Çocuklarımızın eline pankartları tutuşturup Ermeni Tasarısını protesto için yürüyüş yaptırıyoruz.

Onları Diyarbakır’da ön saflara sürmekte hiçbir sorun görmüyoruz .Güvenlik güçlerine kalkan olarak kullanabiliyoruz.

Ve yine onların ön saflara sürülmesini, minicik bedenlerin karınlarına nişan almak için yeter koşul olarak görülebiliyor ve vicdanımız rahat ortada dolaşabiliyoruz..

Doğrularımız o kadar kesin ki çocuklarımızın nefer olarak yetişmesi bizim için onur adeta.

Çocuklarımıza bakışımız bahsettiğimiz fundamentalizmin hiç de uzağında olmadığımızı göstermesi açısından önemli bir örnek
***********************************************************************************
İnsan haklarını birilerinin zorlaması yada taktik gereği değil,olmazsa olmaz bir zorunluluk kabul edip ,insanoğlunun yaratıcı potansiyellerini geliştirmesi önündeki engelleri ortadan kaldıracak,eleştirdiği kadar eleştirilmesinden de dersler çıkartabilecek bir açıyı yakalayabilecekmiyiz?

Yakın tarihimiz bu açıdan pek çok kötü örnekle dolu olsa da ,geleceğe umutla bakabilmek için olumlu düşünmek ve bu doğrultuda çaba harcamak gerekiyor.

che