26 Eylül 2007

IMMORTAL




Yönetmen :Enki Bilal
Senaryo :Enki Bilal,Serge Lehman
Yılı :2004
Türü :Bilimkurgu,fantastik.
Oyuncular :-Jill Bioskop :Linda Hardy
-Alcide Nikopol :Thomas Kretchman
-Horus :Thomas M.Pollard
-Elma Tırner :Charlotte Ramplin

Filmden bahsetmeden önce bilmeyenlere Enki Bilal denen dahi den bahsetmem gerekiyor. Enki Bilal nefis resimli romanlar kurgulayan sıra dışı bir grafiker. Mısır asıllı. Fransa’da yaşamakta. Eğer bu güne kadar resimli roman veya çizgi romanla hiç alakanız olmadıysa (ne büyük bir kayıp oysa ) Enki Bilal adı size çok yabancı gelebilir. Oysa dediğim gibi çok iyidir çok.

İmmortal Enki Bilal’in şimdiye kadar yapılmış olan en iyi cyberpunk ürünü Nikopol Üçlemesi’nden 2004 yılı yapımı olan bir uyarlama. Tüm film, mavi ve yeşil tonlarıyla bezeli. Resimli romandan fırlamış bir gelecektesiniz. Her kare üzerinde teker teker düşünülmüş bir şaheser. Kaynağı gibi kült olacak. Ayrıca, başrol oyuncularının dışındaki karakterler gerçek insanlar değil. Çizgi roman çizerliğinden gelen bir alışkanlık diye düşünüyorum. Mısır tanrılarını izlerken bir an anime bir an gerçek insan oluyorlar. Ayrıca, Bugüne gördüğüm en iyi sahne çekimleri de kullanılmış filmde.



Immortal; umutsuz, karanlık ve distopik cyberpunk bir geleceğe açıyor penceresini. Dünyanın bu hale nasıl geldiği ile herhangi bir bilgi verilmiyor.(Üçleme de ise nükleer bir patlamadan bahsediliyor.). Eugenics isimli güçlü genetik mühendisliği şirketi en çok humonoidlere zarar vermektedir. Aslında tüm toplumda sosyal bir hastalık varmış gibi hissedersiniz.


Farklı olanları sonuna kadar sömürmek ve aynı zamanda onlara zarar vermek, nefret etmek. Aslında hepimizin başına bela değil mi bu düşünce? Enki Bilal biraz faşizme de dokundurmuş. Eugenic şirketi karanlık cyberpunk gelecekte parıldayan güçlü modern vampirler gibi gösterilmiş.

Ve en büyük, en tehlikeli suçlulardan biri anarşist , toplum düşmanı, asi Nikopol 2023 yılından beri tutulduğu modern hapishaneden kurtulur. Kendi isteği ile olan bir kaçış değildir bu . Bir kaza sonucu içinde dondurulmuş halde tutulduğu cyrogenic tabut düşer. Ayrıca ortam yeterince karışık değilmiş gibi şehrin üzerinde dev bir Mısır Piramiti belirir.




Mısır tanrısı Horus , Anubis tarafından ölüme mahkum edilmiştir ve Horus’a yedi gün yani bir furlog verilir (ölümsüz kalbinin bir atışı kadar süre). Horus yeni bir tanrıya hamile bırakmak için sıra dışı bir kadın bulmaya karar verir. Bunun içinde önce sağlıklı bir konak bulması gerekmektedir. Çünkü dünyada ki insanlar ya kirlenmiştir ya da hastadır.

Jill mavi saçlı ve tenli ancak üç ay öncesiyle ilgili hiçbir anısı olmayan bir humonoidir. Dışarıda Nikopol ve Horus onu ararlarken o Eugenics şirketi tarafından tutulmaktadır.

Bilim kurgu bir filmde Antik Mısır’ın tanrılarının ne işi var? Aşağıda Vikipedi’den alarak Horus ve Anubis hakkında kısaca bilgi vermeye çalıştım.Elbette Enki Bilal’in Mısır’lı olmasının etkisi var. Avrupa asıllı olsaydı belki Antik Yunan’a uzanırdı. Filme orjinallik vermesinin yanı sıra biliyoruz ki seçkin bilim kurgu filmler de yaşadığımız Dünya’nın da eleştirisi yapılır.



Horus Işığın tanrısıydı. Aynı zamanda adaletin ve vicdanın temsilcisiydi. Firavunların da Horus‘un temsilcisi olduğuna inanılırdı .Ülkeyi yöneten şahsiyet, vicdanlı ve adil olmak zorunluluğunu tanrısal bir diretmeyle de olsa taşırlardı (teoride bile olsa güzel bir düşünce).
Hanedan soyunun en büyük tanrısı Horus, en büyük tanrı olarak kabul edilmiştir. Horus hakkında çok fazla bilgimiz yoktur. Fakat Horus’un bir Gök-tanrı olduğu sanılmaktadır. Ayrıca firavunun da yaşayan Horus olarak görülmesi de bu kült ile ilintilidir. (kaynak: hermetics )
Bu yeni dünya öyle karanlık ve umutsuz ki Horus görevinde başarısız oluyor. Kendisine verilen ölüm cezasını kabul ediyor. Bu dünya artık Anubis’in dünyası. Ancak yeniden doğmak için de mücadeleden vazgeçmiyor. Bunun içinde anarşist bir adamla humonoid bir kadını tercih ediyor.

Anarşizm, esasen içerisinde bencilliği kesinlikle içermeyen bir düşünce tarzı. Herkes eşittir. Herkes her işi yapar ve her şeyi paylaşır. Bir tanrının anarşist ruhlu olması gerekir. Kendinden önce içinde yaşadığı veya sorumluluğunu düşünmesi gerekir. Bu konuyla ilgili yazılmış olan en iyi eserlerden birisi Ursula K. Le’Guin’in Mülksüzler isimli romanıdır. Okumanızı tavsiye ederim.



Neden bir insan değil de bir humonoid. Yeni dünya düzeninde belki de doğacak olan çocuğunun hem yalnızlığın ve dışlanmışlığın acısını taşımasını hem de anarşist olmasını istiyor Horus başarısız olmaması için.

Daha öncede belirttiğim gibi şehir ve modernlikle ilgili tüm çekimler soğuk mavi ve yeşil renklerde çekilmiş. Şehirle ilgili tüm dış çekimler gri mavi tonlarında. Diğer alanlarda ise altın sarısı ve mavi yada neonlu yeşil ve mavi tonları kullanılmış. Dönemin tüm bilim kurgularında olduğu gibi karamsarlık hakim.



Son zamanlarda çekilen bilimkurgu yada gerilim filmlerine dikkat ederseniz karanlık ve iç karartıcı ortamlarda geçmekte. A.B.D. nin ekonomik ve politik durumu düzelmediği sürece umut verici neşeli yapımlara rastlamak da zorlaşacak gibi geliyor.

2. Dünya savaşından sonra 1960’larda hakim olan kendine güven ve mutluluk dünyasının hayalini kurmuyor artık sanatçılar. Bunu en iyi Star Wars ve Uzay Yolu filmleriyle karşılaştırabiliriz.

Uzay Yolu’nda dünyada kesin bir barış havası sürmektedir. Atılgan bir savaş gemisi değil bir araştırma gemisidir. Uzayın dipsiz karanlığında gezinirken yeni uygarlıkları keşfeder kayıt altına alır ama asla müdahale etmez. Kadrosu bile farklı ırklardan farklı tenlerden hatta gezegenlerden insanlardan oluşmaktadır. Kimseye zarar verilmez. Ölümcül maceraları yoktur. Silahlar ölümcül düzeye kolay kolay ayarlanmaz. Sevgili kaptanımız adil ve dürüsttür. Bir anlamda anarşisttir Uzay Yolu’da.



Oysa Star Wars da asalet vardır. Federasyon bireyleri kişisel hırsları için çarpışmaktadır. Kölelik vardır. Baba ve oğul birbirine düşmandır. İlkel silahlara dönülmüştür. Kılıçtır sonuçta kullanılan. Şövalye olabilmek için asil kana sahip olmak gerekir. Modernite bitmiş orta çağ’a dönülmüştür.

Aynı karamsar hava Seven ve Yedi Maymun filminde de kendini hissettirir. Seven filminde çölde rüzgar pervanelerinin arasında yol alınırken katilimiz görülen köpek ölüsü için “ben yapmadım” der. O sizin karanlık medeniyetinizin bir ürünü. Zaten senaristimizde laf olsun diye ya da izleyicileri güldürmek için bu sahneyi ve cümleyi seçmemiştir.

Uzun lafın kısası bilim kurgu veya resimli romandan hoşlanıyorsanız mutlaka edinin derim. Ben filmin devamı çekilir umudunu hala heyecanla taşıyorum.

Bu arada filme neden Türkiye’de kadın tuzağı adı verilmiş hala anlayabilmiş değilim. Sanki şaka gibi :()


************************************************************************************
Horus gök tanrısıdır. isis ile osirisin oğludur.Horus, Mısır mitolojisinde şahin başlı tanrı, Firavunların bazı tasvirlerinde onları İsis'in kucağında görülebilir. Bu da firavunların dünya üzerindeki Horus olduğuna inanılmasındandır. Firavunlar kendilerini Horus'un yeryüzündeki cisimleşmiş halleri olarak gördükleri için Mısır'ın en önemli tanrılarından biridir. Firavunlar, Horus'un ismini kendi isimlerinden biri olarak alırlardı. Aynı zamanda Firavunlar Ra'nın takipçisiydiler, bu yüzden Horus aynı zamanda güneş ilede ilişkilendirilirdi. Güneş tanrısı olarak gösterimesi yanında Osiris'in oğluydu. Mısır'ın farklı bölgelerinde farklı tanrılar arasındaki ihtilafı çözmek için en az onbeş farlı Horus formu kullanılmıştır.
Yetişkin Horus'un çok sayıda karısı ve çocuğu vardır.. Lotus çiçeğinden doğmuşlar ve yaratılış ile ilişkilendirilen güneş tanrılarıydılar. Anubis, onlara cenaze törenlerinde mumyalama, 'Ağız açma', Osisris'i ve tüm erkeklerin gömülmesi ödevlerini verdiğine inanılır. Horus onları daha sonra dört ana yönün koruyucusu yaptı..

“Horus” adı, bu ilahın Grekçe’deki adıdır, Mısır dilindeki asıl adı “Hor”dur. Horus sembolizmde genellikle, İlâhî Yasalar’ın insanda vicdan tarzında belirmesini simgeler. Şahin kafalı Horus’un yırtıcı kuşların keskin bakışıyla tasvir edilmesi, kişinin hiçbir hareketini gözünden kaçırmayan bir ilah oluşunu, yani vicdanın gözünden hiçbir şeyin kaçmayacağını simgeler. Bir başka deyişle bu, insanın iç dünyasındaki her niyetini ve sosyal yaşamındaki her hareketini gözden kaçırmayan merhametsiz yargıcın keskin bakışını simgeler. Bu, yasaların kıl kadar şaşmadan uygulanmasını gözeten, kişiden özellikle öte-âlemde hesap soran vicdanın ifade edilişidir. Günde yirmidört saat uyanık ve gözleri hep açık olmalıdır; çünkü hem yasaların kıl kadar şaşmadan uygulanmasını sağlamakta, hem de ilah Seth (‘nefsaniyet’i ve kötülüğü simgeleyen ilah) ile mücadele etmektedir. Bu yüzden Güneş ve Ay, Horus’un gözleri olarak ifade edilir. Çünkü Güneş ve Ay’ın her ikisi nöbetleşe, gece ve gündüz insanın üzerinden eksik olmaz, Horus’un 24 saat açık kalan gözleri gibi. Horus’tan “Sirius içindeki Horus” olarak söz eden kimi Mısır metinlerinde ise, Horus’un Dünya insanlarına Sirius’tan gelen bir ‘tesir’ olduğu ve kaynağının göksel Osiris olduğu belirtilir.

Anubis, Eski Mısır mitolojisine göre, Nephthys ve Seth'in (bazı efsanelere göre Osiris ve Isis'in) oğludur. Çakalların mezarlar etrafında dolaşması nedeniyle çakal başlı Anubis ölümle beraber anılır. Ölen Osiris'i mumyaladığı için mumyalama tanrısı olmuştur. Görevi tüm ölüleri korumak ve yüceltmektir. Bu yüzden mumyalamayla görevli kişiler Anubis maskesi takarlar. Ölen kişi diğer dünyada yargılanırken Anubis ona yardım eder. Anubis diğer dünyada ölülerin koruyucusu ve ölüler kentinin efendisidir. Anubis tanrılar arasında en korkutucu olanıdır Ölüleri tekrar hayata döndürme gibi bir özelliği de olduğu sanılmaktadır

(Kaynak: Vikipedi )

Oylum Özmen

18 Eylül 2007

VENGO



Yönetmen: Tony Gatlif
Senaryo : Tony Gatlif
Öykü : Tony Gatlif
Türü : Müzikal / Drama
Oyuncular:
Antonio Canales……………...Caco
Orestes Villasan Rodriguez….Diego
Antonio Perez Dechent……Alejandro

Aldığı Ödüller

César Ödülü (Fransa) :En iyi film müziği
İstanbul 2001 : Jüri özel ödülü

Vengo, flamenko büyüsünün ve sanatın muhteşem bir methiyesi. Flemenko’yu az çok seviyor olsanız dahi bu filmde flamenko yu daha çok seveceksiniz. Filmde anlıyor ve hissediyorsunuz ki ; Flamenko sadece bir müzik değil aşkın, öfkenin, intikamın, mutluluğun ve paylaşımın ifadesi; bir müzikten öte bir yaşam tarz. Flamenko bir sanat değil hayatın iz düşümü.

Üstelik eminim sufi flamenko yu sizde çok seveceksiniz. Filmin başında Fas’lı sanatçılarla birlikte yapılan giriş ve danslar oldukça etkileyici. Dediğim gibi eğer bu kültür bu müzik veya danslar ilginizi çekiyor ise filmden çok büyük zevk alacağınızı garanti ederim. Ama, çok ilgili değilseniz ya da flamenkodan hoşlanmıyorsanız sofradan aç kalkacaksınız demektir.

Özetle Vengo özgün müziği, şarkıları ve danslarıyla türünün en iyi örneklerinden biri olmaya aday.Endülüs’lerin hayatının beyaz perdedeki yansıması.


Filmin konusu ise şöyle iki İspanyol çingene ailesi arasında süregelen bir kan davası vardır. Caco (ünlü flamenko danscısı Antonio Canales) kızının ölümünün ardından tüm sevgisini ve bağlılığını spastik özürlü erkek yiğeni Diego’ya verir.Diego’nun babası yani Caco nun erkek kardeşi karşı aileden bir kişiyi öldürmüş ve yurtdışına kaçmıştır.Hasım ailenin yeni hedefi ise Diego’ dur.Caco ailesi ve klanına olan sadakati ve diğer ailenin adalet yolunda kan dökmek için duyduğu susuzluğunun arasında kalmıştır.Caco bu kan dökme işini ve gözyaşını bitirmek istemektedir.Nasıl olursa olsun.

Diego’yu canlandıran Orestes in performansı muhteşem.Gerçekten de filmin sonunda rol mü yapıyor gerçekten özürlü mü anlayamıyorsunuz.

Tony Gatlif ve flamenko aşkına izleyin.

FIRIN SÜTLAÇ


Anneler besleyici gıdaları çocuklarına yedirmek için türlü taktikler geliştirirler.Aslında damak tadını oluşana kadar çok kolaydır bu iş. Benim gibi kuzu ciğerini ezerek tarhana çorbası içinde verebilirsiniz.(Ne büyük bir hainlik aslında o çorbanın tadına bakmak bile düşünce sınırlarımı zorluyor) . Amaaaaa işi kavradıklarında yani damak lezzetleri gelişipte yemek seçmeye başladıklarında artık tüm yeteneğinizi ve yaratıcılığınızı kullanmak zorundasınız. Yaratılıcığınızı konuşturduğunuz bu arada klasik ve denenmiş işe yararlığı kanıtlanmış tarifleri atlamamakda fayda var. Ufaklıklar genelde sütlü tatlıları severler. Bu nedenle onları es geçmemek gerekir. Buyrun bizim evde yıllardır pişen annemin öğrettiği sütlaç.

Süt'ün faydalarını anlatmaya gerek duymuyorum.Sağır sultan bile biliyor ne gibi mineral vitamin ve protein içerdikleri.Pirinç ise önemli bir hububat bilindiği üzere. Sütlaç bu nedenlerle atlanmaması gereken besin duraklarından biri olmalı derim ben. Özellikle yazın denizde veya güneşin altında çok oynayıp yorulmuş zıpzıplar öğlen uykusundan kalktıktan sonra mis gibi serin bir sütlaça hayır demezler. Ben de demem açıkçası:))

1.5 lt süt
2 su bardağı şeker
2 kahve fincanı pirinç
2 çorba kaşığı nişasta
2 su bardağı su
1 tutam tuz
1 paket vanilya

1-Pirincinizi bir tutam tuzla birlikte iyice yumuşayıncaya kadar kısık ateşte haşlayın.
2-Sütünüz ılımaya başlayınca biraz ılık süt ile birlikte nişastayı ezin ve pirinçlerle birlikte süte ilave edin.
3-Süt kaynayınca altını kısın ve 10-15 dakika kadar karıştırarak kaynatmaya devam edin.
4-Şeker ve vanilyayı süte ekleyin ve koyulaşıncaya kadar kısık ateşte pişirin.
5-Sütlacınızı fırın kaplarına alın ve iyice soğutun.
6-200 dereceye ısıtılmış fırında sütlaçların üzeri kızarana kadar tutun

Soğuk servis edin.



Afiyet Olsun
Oylum Özmen


17 Eylül 2007

MR. BROOKS


Yönetmen: Bruce A. Evans
Senaryo: Bruce A. Evans (written by) &Raynold Gideon (written by)
Sunum 1 haziran 2007 (Turkey)
Türü :Suç / Drama / Macera / Polisiye
Oyuncular : Kevin Costner, Demi Moore, William Hurt






Film aslında piyasaya çıkalı epey oldu. Ben bir türlü fırsat bulup izleyememiştim. Ama çok şiddet içerdiği hatta yasaklanmasını isteyenlerin olduğu bir film.

Tabii ne kadar şiddet var bu filmde merak etmemin yanısıra güçlü oyuncu kadrosuyla eninde sonunda izlemem gerektiği bir gerçekti.

Filmde şiddet var. Üstelik , Mr Brooks o kadar soğukkanlı ve işinin ehli ki.

Kevin Costner’ı yıllardır izlememiştim.Performansı oldukça iyi aslında. Ama çok yaşlanmış Demi Moore içinde aynısını söyleyebilirim.

Mr Brooks ticaret odasında yılın işadamı ödülünü alan görünüşte iyi bir aileye sahip kendi halinde, papyon takan, kalın kemik çerçeveli gözlükler kullanan sıradan hatta silik görünümlü orta yaşlı bir adam. Dikkate almayabilirsiniz bu adamı yolda görseniz .Ama o bir bağımlı. Bağımlılığından kurtulmak için grup terapilerine katılıyor. Ama bağımlılığının ne olduğunu söylemiyor. Siz biliyorsunuz. O bir katil. İnsanları öldürmek onu cezbediyor ve gerçekten de bundan rahatsızlık duyuyor.Tıpkı sigara içen kişinin hem kendine verdiği zarardan dolayı vicdan azabı çekmesi hem de kendini alıkoyamaması gibi. Üstelik oldukça güçlü bir iç sesi de var.

Demi Moore ise polis dedektifi rolünde.Gerçektende Mr Brooks hayran bu kadına.Üstelik korkuyor da ondan.

İzlemenizi tavsiye ederim.Uzun zamandır böyle iyi senaryolanmış bu tarz bir film izlememiştim.

05 Eylül 2007

RATATOUILLE


Yönetmen : Brad Bird Jan Pinkava (co-director)
Senaryo : Brad Bird
Gösterim Tarihi : 24 08 2007 (Türkiye) more
Animasyon / Komedy / Aile

Film bir harika.Görüntüler nefis.İnanılmaz bir şekilde canlandırma yapılmış.Remy nin ekmeği kokladığı anda ekmek o kadar muhteşem görünüyor du ki kokusunu duyuyor muşum gibi geldi. (Ya da benim ufaklık patlamış mısırları yutarken yutkunurak kaybedilen irade savaşımın son anlarını yaşıyordum.) Konumuza dönelim insanın uzanıp ekmekten bir parça kopartası geliyordu. Ya da pencereden görünen Paris'in muhteşem manzarası. O kadar güzel yapılmış ki görüntüler anlatılamaz. Yakında gerçek film diye bize anime seyrettirecek bu teknoloji. Oyuncularda hiç yorulmadan isim hakkı alacaklar bu gidişle.



Remy, Fransız taşrasında yaşayan bir farecik. Ama en büyük tutkusu yemek yapmak. Bir gün bu fırsatı yakalar. Paris’te ünlü bir lokantaya bir şekilde yolu düşer ve beceriksiz bir aşçının (aslında henüz aşçı değil o anda henüz çöp toplayıcı çocuk) çorbayı mahvetmesine gönlü razı gelmez ve BiR TUTAM BAHARAT ile çorbayı kurtarır ve delikanlıyı ise aşçı yapar. İşte o andan itibaren hayatı değişir. Artık delikanlı tüm beceriksizliğine rağmen aşçı olur o da şapkasının altındaki gerçek gastronom.

Ama sonuçta bir faredir. İnsanların iğrendiği asla yemekle bir araya koyamadıkları gördükleri her yerde yok etmek istedikleri iğrenç bir yaratık(!) zaten ailesi de sen bir faresin kendine gel saçmalama demektedir.

Film Pixar dan çıkmış ve yönetmen İnanılmaz Aile’nin yönetmeni.

Film çocuklara senin hakkında insanların ne düşündüğü ve nasıl gördükleri önemli değil önemli olan senin ne olmak istediğin. İstersen her şeyi yapabilirsin yılma mesajı verirken bana da şu müthiş olarak adlandırılan Ratatouille (nasıl okunuyor muş ro-ta-tuy) yemeği deneme fırsatı verdi. Efendim esasen Fransız şakşukası da diyerek aşağılayabiliriz. Ama yanılıyorsunuz derim ben de hemen. Güney Fransa'nın Provence bölgesinde öğün olarak da hazırlanabilen ama esasen şarap ve et yemekleri yanında servis edilen bir sebze yemeğidir kendileri. Közlenmiş patlıcan kabak ve kırmızı biber in yağda kavrulmuş soğan sarımsak ve domatesle buluşması olarak da kısaca anlatılabilir. Açıkçası benim yaptığım aşağıdaki kadar güzel sunulamadı. Çünkü nereden bulacağım akşam akşam bu şarabı.Havuzu falan.Evimizin önünde yüzmeye ve fotoğraf çekimine uygun havuz var da biz mi dalmadık içine. Bu nedenle iştahınızı açsın diye bu fotoğrafı google dan buldum ve koydum.Elbette sebzeler kızartılmayıp ta zeytinyağına bulanıp tuzlanıp biberlandikten sonra közlenince ve üzerine sarımsak soğan kekik fesleğen maydanoz ve filiz soğan (yada Fransız soğanı) eklenince daha bir şahane oluyor ki işte Fransız mutfağının zarafeti.


İsteyen olursa yemeğin tarifinin yanında kendi rotatuyumun resminide yayımlarım.

Hem afiyet olsun hem de iyi seyirler.

Oylum Özmen

BİR TUTAM BAHARAT


Yönetmen
Tassos Boulmetis
Senaryo
Tassos Boulmetis
Oyuncular
Georges Corraface, Ieroklis Michaelidis, Renia Louizidou, Stelios Mainas, Tamer Karadağlı
Filmin Türü : Drama, Komedi
Orijinal Adı: Politiki kouzina ( A Touch of Spice )
Yapımcı Firma: Village Roadshow Productions
Yapım Yılı: 2003
Yapım Ülkesi: Yunanistan/Türkiye
Orijinal Dili: İngilizce/Yunanca/türkçe
Filmin Süresi: 108 dakika
Vizyon Tarihi: 01.01.2005

müzik klibi izlemek isterseniz buraya tıklayın

Filmin once müziklerini dinledim.O kadar lirik ve romantikti ki etkilenmemek mümkün değildi. Film ise hayallerimi hiç yıkmadı. Her sahnesi kartpostal olabilecek kadar güzel şiir gibi melankolik bir film.

Bir Yunan ve Türk ortak yapımı. Yunanistan da izlenme rekorları kırmış olmasına rağmen sinemalarımızda gösterime giremedi. Film yapımcısı Türkiye de hem Özen film hem de Warner Bros ile anlaşmış .

Her iki şirketin de 'Bir Tutam Baharat'ın gösterim haklarının kendilerinde olduğunu iddia etmesi, filmin vizyona çıkmasını engelledi. Özen Film, yapımcı Lily Papadopoulos'un kendileri dışında Warner Bross ile de sözleşme imzalamasının ahlaki olmadığını ileri sürerek filmi gösterime çıkarmıyor. Warner Bross ise daha önce bir başka şirketle sözleşme imzalanmış olmasından dolayı, açılacak mahkemede tazminat ödemeye mahkum olmayı göze alamadığı için filmi gösterime çıkaramadığını söylüyor. (Sabah gazetesi 09/01/2006)”

Film 1960 yılında başlıyor.İstanbullu bir rum olan Fanis ile büyükbabası arasında özel bir ilişki vardır.

Büyük babası baharat dükkanı işleten , baharat ve yemek tutkunu bir filozoftur. Yemek uzmanı ve akıl hocası olan büyükbabası, Fanis'e hem yemekleri hem de hayatı tatlandırmak için onlara biraz tuz ve Bir Tutam Baharat katmak gerektiğini öğretir. Der ki büyük baba kara biber sıcaklık ve neşedir yani güneş, bu nedenle tüm yemeklere yakışır. Venüs ise tarçın. Venüs dünyadaki en güzel kadınmış. O yüzden de tüm kadınlar gibi tarçın tadındaymış. Hem tatlı hem acı. Dünya ise tuzdur.Yemeğe tadını veren yoksunluğu hemen farkedilen.İnsanlar hayatlarından memnun oldukları sürece görmedikleri şeyleri önemsemezler.Yemek lezzetli olduğu sürece tuzu görememelerine rağmen onun hakkında endişelenmezler. Sonra der ki; aslında çok şey anlatıyor büyük baba ama bunun için filmi izlemenizi gerekiyor.

Fanis küçük bir oğlan. Komşularının küçük kızı Saime’ye de aşık. Ancak bir sure sonra aile mübadele nedeniyle Yunanistan a gönderilir.Orada yeni bir hayat kurmaya çalışırlar.Ama Fanis İstanbul’u asla unutmaz. Eh öyle bir büyük baba ve o kadar otantik bir dükkan nasıl unutulabilir ki?

Filmin DVD’ sini rahatlıkla bulabilirsiniz.Türkçe alt yazı ve Türkçe dil seçenekleri var. Mutlaka izleyin.Arkanıza yaslanın ve görüntülerin müziğin ve şiirin lirik dansıyla mest olun.

Oylum Özmen


.