10 Eylül 2012

MİDİLLİ (LESVOS)

4 günlük bayram tatilinde Midilliye gittik aşağıdaki detaylar bu geziyi kapsıyor.

Cuma günü akşam 18’e kadar çalıştım. Ayvalığa 1 gün önceden Cuma akşamı iş çıkışı gidelim diye planladık ama ortalama kalabileceğimiz oteller gecelik 200 TL’den aşağı olmayınca açıkçası sadece yatmaya o kadar para vermeye acıyıp Cumartesi sabahtan yola çıkmaya karar verdik. Ayvalık & Cunda’daki oteller her nedense Yunanistan otellerinden daha pahalı.

Midilli’de kaldığımız oteli incelemek isterseniz linki aşağıda.

Midilli oldukça büyük bir ada günü birlik veya 2 günlük gidilecek bir yer değil. Adanın içerisinde arabasız seyahat etmek zor. Mutlaka araç kiralamanız lazım. Adanın yolları çok virajlı ona göre ilaç vs. yanınızda bulundurun.

Molivos adanın en beğendiğim yeri. Adanın tamamını görmek istiyorsanız 5 gün yeterli olabilir daha uzun da kalabilirsiniz biz 4 güne sıkıştırılmış bir program yaptık. 2 gün Midilli merkez tarafında 2 günde Molivos’ta kalırsanız ulaşım daha rahat olur. Molivos’ta kalmadık günü birlik gittik gecenin bir yarısında o taraftan diğer tarafa gitmek açıkçası kolay olmadı. Tekrar gidecek olsam 2 gün Petra veya Molivos tarafında kalırdım.

Büyük şehir otellerinde kalmayı bırakalı uzun zaman oldu. Gittiğim yerlerde ruhu olan rahat edebileceğim yerleri bir çok kanaldan araştırıp oralarda kalmayı tercih ediyorum. Özellikle daha önce o otelde kalan seyahatsever yorumlarını okuyorum. Gera’s Olive Grove’da araştırılıp üzerinde çalışılmış otellerden biriydi. Midilliye gidecek olan arkadaşlarıma tavsiye ederim o kadar huzurlu bir yerdi ki. Büyük bir zeytinliğin içerisinde, çeşitli ağaçlar, çiçekler ve hayvanlar ile dolu çocuklar bayıldı bahçede koşuşturup durdular keçileri beslediler vs. Odalar zevkle döşenmiş sahibi Sophia Hanım İstanbul’da yaşamış çok iyi Türkçe konuşan bir Yunanlı bize güzel tavsiyelerde bulundu eşi Yunanistanda çok ünlü bir yapımcı ve yönetmenmiş bozuk olan ekonomileri nedeniyle şu anda birşey yapamıyorlar oteli işletiyorlar.

Adanın bir çok yerinde kredi kartı geçmiyor bu dikkatimizi çekti hep nakit istiyorlar Sophia Hanım n’apsınlar bankalardan korkuyorlar her an banka kepenkleri kapatabilir diye nakit istiyorlar şeklinde özetledi nedenini. Yanınıza yeterince nakit para alın. Otelde Diners hariç tüm kredi kartları geçiyor. Sophia Hanımla sohbet ettik oğulları İngilterede Turizmle ilgili bir eğitim alınca ellerinde bulunan bu zeytinliği değerlendirmek istemişler birbirinden bağımsız harika evler yapmışlar. Odaların hepsi farklı mutfaklı olanlar var 5 kişinin kalabileceği gibi. Biz Nytamia’da kaldık bizimkinde mutfak yoktu tercih etmedik. Ancak, uzun süreli kalışlarda bu evlerde kalınabilir. Kapımızın önünde vakit buldukça keyif yaptık. O kadar güzel bir yerdi ki tadı damağımızda kaldı. Şu anda yeni bir restaurant inşaatı yapıyorlar zeytinliğin içerisinde. Günlük extra yatak olmadan 3 kişi için verdiğimiz ücret 48 Euro kahvaltı hariç. Kahvaltı için kişi başı 5 Euro 2 Euro da çocuklardan alıyorlar. Yunanistanda bulamıyacağınız demleme çay, ince belli bardak, kendi bahçelerinden domates, incir, kavun kendi yaptıkları reçel ve zeytinlerle leziz kahvaltılar. Fiyatlar kesinlikle Türkiyeden daha ucuz. Alaçatıdaki çakma taş evlerin benzeri bir evdi bizim kaldığımız. Alexandros oğullarının ismi tanışamadım ama 33 yaşında annesinin evlendirmek istediği keşke keşke dediği bir Yunan delikanlısı bekar arkadaşlara duyurulur.

Eğer şehrin merkezinden biraz uzak bir yer tercih ediyorsanız bu otelde kalmanızı tavsiye ederim. İlgili linkler aşağıdaki gibi

E- mail: adresleri: info@lesvoseleon.gr

Otele mail atarak fiyat alırsanız daha uygun fiyat alabilirsiniz.





Gemi biletlerini Turyolun internet sitesinden satın aldım.

http://turyol.com/


Aracı kuruma gerek yok doğrudan web sitesinde satın alabilirsiniz. Jale Tour’un da gemileri var onları denemedim yorum yapamıyorum. Ancak, Jale Tur ile seyahat eden bir tanıdığımız geminin 30 yolcuyu limanda bırakarak ayrıldığını gümrükten çıkış yaptıkları için geri dönemediklerini ciddi şekilde mağdur olduklarını belirtti.Bu konuda dikkatli ve hassas olun.

Yetişkin fiyatı gidiş dönüş 30 Euro 6 yaşa kadar çocuktan ücret almıyorlar. Bayram vb. tarihlerde seyahat edecekseniz önceden biletleri alın biletler tükeniyor sürprizlerle karşılaşmayın.

Turyol’u 1 gün önceden arayıp sefer saatinde bir değişiklik olup olmadığını sordum 10:30’dan önce kalkmayacakları bilgisini alınca aheste aheste yola çıktık. İzmir-Ayvalık yolcululuğumuz non-stop 1.5 saat sürdü. Merkezde güzelce gibi görünen börekçiden kıymalı kol böreği alıp limanın biraz ilerisindeki çay bahçesine oturduk. Kol böreği vasattı. Limanın önünde devasa bir kuyruk vardı asla küçülmek bilmedi sonunda kuyruğa girmeye karar verdik. Arabayı hemen karşıya arka tarafa bıraktık otopark parası vermedik. Ücretli otoparka da bırakabilirsiniz günlük 10 TL sanırım. Sabah 9 feribotuna bilet almıştık 11:30’da 2.5 saat gecikme ile alkış ve ıslıklar eşliğinde ancak kalkabildik. Yolculuk yaklaşık 1.5 saat sürdü. Gemi Bostanlı feribotu benzeri bir gemiydi rahat bir yolculuk oldu sallanmadık.Eğer şanslı iseniz yolculuk esnasında yunuslara rastlayabilirsiniz.Bu nedenler hava güzelse güvertede oturmayı tercih edebilirsiniz.

Midilli limanındaki polisler çok kibardı yanımda kızımı görünce hemen beni en öne aldılar ilk biz çıktık pasaport kontrolünden.

Rent a car olayını yine gitmeden kalacağımız otelin tanıdığı acentadan hallettik. Acenta sahibi cingöz bir Yunanlı anlaştığımız şartlara uymak istemedi o nedenle tavsiye etmiyorum. Limandan çıkınca hemen karşıdaki rent a car firması uzak durun Golden Sun diye yazıyor. Sahibi Sotiris ve eşi Maria Midillide farklı birçok araç kiralama firması var.

Google’da yazın Lesvos Car rental diye bir sürü firma çıkıyor hepsine yazıp fiyat alıp içinize sinen en uygun fiyatı veren firmayla anlaşabilirsiniz. Economy sınıfı arabaların kirası yaklaşık 30-35 Euro civarı. Aracı sigorta yaptırıp kendi arabanızla da gidebilirsiniz. Ama LPG’li arçlar kesinlikle gümrükten giremiyor bunu unutmayın. 15 günlük sigorta 60 Euro araba içinde 40 Euro alıyorlar. Rent a car yapacaksanız gitmeden önce yapmanızda fayda var zira biz adadayken firmalarda 1 tane bile araba kalmamıştı nasılsa gelince araba buluruz diye düşünenler mağdur oldu.

Bizim otelde kalırsanız yakınında gidebileceğiniz tavsiye edeceğim çok güzel bir taverna var Avlonas ismi bahçe yeşillik çocuk parkı var yemekler enfes.

Bunun dışında tavsiye edeceğim 2 restaurant daha var biri Octopus Molivos’ta limanın en sonunda yemekler harika

http://www.octapus-restaurant.com
diğeri Cavo Doro Sigri’de. http://www.greecetravel.com/photos/lesvos/sigri-photos/sigri15_jpg_view.htm


Cavo Doro’daki kalamar dolma müthiş.

Natural History Museum of the Lesvos Petrified Forest’a gidebilirsiniz. Hava sıcak olduğu için biz Fosil Ormanına gitmedik müze de örnekleri olduğu için Sigri’deki müzeyi ziyaret ettik. Giriş kişi başı 5 Euro çocuklar free. İçerde sergilenen ürünlerle ilgili kısa bir demo yapıyorlar. Müzenin içerisinde güzel bir hediyelik eşya dükkanı var. Midillideki müzeler ve tarihiyle ilgileniyorsanız aşağıdaki linkten detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.


Yemek kültürleri bize çok yakın çok memnun kaldık. Genel olarak her öğünde karides, kalamar, ahtapot, kabak çiçeği kızartma peynir kızartma vb. meze ve ara sıcak tarzı yemekler söyledik aile başı maximum 30 Euro’dan fazla para vermedik hiç bu kadar az para harcadığım bir seyahat olmadı. Ahtapotları kuruttukları için ahtapotu beğenmedik eti çok sert kayış gibi. Kalamarlar bizdeki gibi halka halka değil bütün bütün geliyor lezzetli yanında tarator sos vs yok siz koca kalamarı kendiniz kesiyorsunuz. Kabak çiçeğini kızartarak yapıyorlar enfes. Bizim kaşar paneye benzer kendi peynirlerinin kızartması var o da çok güzel. Tatlı olarak değişik muhallebili börekleri var yeni hazırlanmış olana denk gelirseniz müthiş bekleyince güzel olmuyor. Alışveriş yapacak enteresan birşey yok reçelleri değişik herşeyin reçelini yapıyorlar şam fıstığından reçel, ceviz reçeli ve mandalin reçelleri enteresan sayılabilir. Peynir ve et ucuz ama oralardan taşımaya değer mi bilmem bozulmadan getirmek güç.Yanınıza buzluk alırsanız mümkün olabilir.Mitillini’de mutlaka LİTTLE isimli markete uğrayın.Fiyatlar oldukça uygun. Dönmeden önce alışveriş yapın. Gümrükte kontrol olmuyor merak etmeyin.

Şehirde 2 tane büyük oyuncakçı var biri Midilli merkeze gelmeden Jumbo diğeri de 2 katlı Eftalou’da bir mağaza. Ekonomi bozuk ama Yunanlılar Siestadan vazgeçmiyor. Ada deli gibi alışveriş yapası olan Türk kaynıyor ama dükkanlar yinede haftaiçi 14-18 arası tatil kepenkleri kapatıp gidiveriyorlar. Pazar desen zaten her yer kapalı. İçerde olsalar bile dükkan kapısını asla açtıramıyorsunuz.

Petra Molivos’tan hemen önce en az onun kadar turistik bir yer. Denizi çok soğuk. Yolun en sonundan bir önceki tesise girdik Yunan Gençliğinin gittiği Sole Mare benzeri bir yere gittik müzik çalıyor sürekli. Herkes matkot oynuyor denize giren yok. Sonradan sebebini anlıyoruz deniz Çiftlikköyden daha soğuk resmen soğuktan vücudum yanıyor her denize girdiğimde ama su çok berrak ve temiz. Adadaki matkotlar dikkatimizi çekiyor değişik tahtadan bildiğimiz kesme tahtası şeklinde garip görünüşli ve tenis topuyla oynanıyor aldık bizde bir çift hemen bu haftasonu deneyeceğiz.

Erasou Eresos güzel bir yer. Adanın diğer ucunda yolu çok virajlı bizim hoşumuza gitti . Mykonos benzeri erkek erkekeğe görüntülerin kadın kadına versiyonları burada da var. Denizi berrak giriş taşlık sonrası kum. Soğuk değil.

Vatera kıyısının yolu çok kötü ama gidin. Çocukların çok eğlendiği nefis bir deniz parkı ve plajı var.

Adanın hiçbir yerinde Çeşmedeki gibi fahiş fiyatlarla şemsiye şezlong otopark vs parası ödemiyorsunuz. Sadece yediğiniz içtiğinizi ödüyorsunuz ve fiyatlar hep makul. Örneğin frappeler 2.5 Euro civarı koca bir tabak içerisinde klub sandwich 3.5 Euro gibi. Kazıklanmaya alışık olduğumuz için bize herşey ucuz geliyor.

Plomari şirin bir kasaba bir akşam yemeğimizi orada yedik ve dolandık yaşlı insanların oturduğu tipik bir Yunan pastanesi görüp oturduk tavla oynadık.

Kalloni’de deniz kenarına yakın çok güzel bir hediyelik eşya dükkanı var giderseniz nereden bahsettiğimi mutlaka anlarsınız harika hediye paketleri yapıyor resmen içindekilerden daha güzel süslemeleri var. Hepimiz bu dükkandan alacak birşeyler bulduk. Bayıldığım bir çiçek şeklinde bilezik aldım 2 gündür kolumda herkes soruyor nerden aldığımı kızım da bu dükkandan kendi seçtiği elbisesini bayılarak giyiyor.

Midilli merkezdeki Panellinion Pastanesi 1800’lerde Osmanlı tarafından banka binası olarak yaptırılmış, 1900’lerin başında pastaneye dönüştürülmüş. Bir kapısı Ermu caddesinde. Duvarlarda Midilli’nin büyütülmüş eski fotoğrafları var. Güzel isimli bir tatlı yedim (tatlının ismi güzel şaka değil) gerçekten çok güzeldi. Kafenin çok enteresan bir havası var gidilmeli.

Adada herkes frappe içiyor bizde ortama ayak uydurduk her yerde frappe içtik iyi hoş da şekerli isteyince soğuk frappenin içinde erimiyor katur kutur şekeri çiğniyorsunuz farklı bir şekilde tatlandırabilirler aslında pekmez, pudra şekeri veya bal gibi. Ice cream frappe bana en çok hitap eden çeşidi oldu. Frozen istedim boş gözlerle karşılaştım adada frozen içen yok sadece bahsettiğim Sole Mare benzeri beach club’da biri yaparız dedi ama taze meyve olmazmış konsantre meyve suyuyla yaparız deyince kalsın dedim frappeye devam…

Turkcell adanın birçok yerinde çekiyor. Adada Bayram tatili nedeniyle çok sayıda Türk vardı sanki Yunanistan’a değil Türkiyedeki bir adaya gelmiş gibi hissetim kendimi. Restaurantların önünde hoşgeldiniz yazıları, Türkçe menüler ve güleryüz bolcaydı ada halkı bizi beklemediğimiz kadar güzel karşıladı. Adada tanışan her Türk bir biriyle sohbet edip tavsiyelerde bulundu, güzel samimi bir hava vardı.

Kalo taksidi (İyi yolculuklar)

Nilüfer Tırnaklı Uz



25 Temmuz 2012

PARİS






Louvre Müzesi
Paris gezisini planlarken genellikle hep duyduğum Paris’lilerin kaba, turistlere yardımcı olmadıkları, şarabın çok güzel ve doğal olarak da ucuz olduğu idi. Bütün ön yargılarınızı ve beklentilerinizi sıfırlayın. Gülümseyerek ve lütfen kelimelerini kullandığımızda hiç zorluk çekmedik hatta tam tersine bize her konuda yardımcı oldular. Ancak, taksi şöförlerinin İstanbul’daki meslektaşlarından hiç farkı yok ve adamlar mesafeyi beğenmezse çekip gidiyor. Bir şöför durağı terkederek kısa mesafe gitmektense sırasını kaybetmeyi tercih etti. Lokantalarda şarap epey pahalı. Üstelik evet bu süpermiş diyebilmeniz için 50 Euro’nun üzerine çıkmanız gerekiyor. Oysa marketlere girdiğinizde oldukça uygun fiyata bir çok seçenek ile karşılaşıyorsunuz. Ama tüm kafe ve lokantalarda menüler girişte yer aldığından ve fiyatlarda belirtilmiş olduğundan hesabınıza göre hareket etmeniz mümkün. Fiyatlar değişmiyor. Ne hesapladıysanız o geliyor.

Paris soğuk bir şehir yaz ayı zor yaşanıyor diyebilirim. Elbette bu karşılaştırmayı İzmir ile yapıyorum. Çünkü, oldukça değişken bir iklimi var internet hava durumu sitelerinden takip ettiğim kadarıyla. Hava 30-35 dereceleri gösterirken 10 derecelere kadar inebiliyor. Ancak gideceğiniz ayı seçerken unutmayın. Paris karasal ve okyanus iklimin yaşandığı ve bize göre epey kuzeyde yer alan bir şehir. Gezmek için en uygun zamanın ilkbahar ve sonbahar ayları olduğu söylenmesine rağmen Paris her zaman turist ile dolup taşıyor. Çalışma takvimimiz bizi Ağustos ayında yolculuğa yönlendirdiğinden biz bu ayda ziyaret edebildik. Ama, ne zaman giderseniz gidin yanınıza bir şemsiye veya yağmurluk almayı unutmayın.

Langlois Otel‘inde kaldık. (http://hotel-langlois.com/en/home.html) İki yıldız olduğuna bakmayın bu otel’in odaları oldukça geniş ve art novau tarzı mobilyalarla döşenmiş. En güzeli ise sahibi bir Türk ve otelin resepsiyonunda mutlaka Türkçe konuşan birisi bulunuyor. Aynı zamanda otelde devamlı bir Türkçe gazete ve bir Türk kanalı var. Metro durağına 5 dakikada ulaşabilir Galerie Lafayette ve Printemps mağazaları ile ana arterlerlere yürüyerek gidebilirsiniz. Merkezi bir yerde olmasına rağmen oldukça sakin bir sokakta yer alan otel için bu, büyük bir artı değer.

Paris Metro
Gelelim ulaşıma; Biz İzmir’den aktarmasız olarak Paris’e uçan Onur Air hava yolları ile seyahat ettik. Ancak şu var ki uçak koltukları birbirine çok yakın olduğundan ve ben ortada oturma şanssızlığına nail olduğumdan yolculuk benim için epey uzun ve sıkıntılı geçti. Onur Air, Orly havaalanına değil Charles De Gaulle (CDG) havaalanına iniyor. Burası epey küçük bir havalanı. Ancak buradan da kalacağınız otele ulaşmanız çok kolay. En basit iki yol var. Birincisi eğer varsa otelinizi arayıp transferinizi talep edebilirsiniz. Diğeri ise www.parisdolmusu.com adresinden ulaşacağınız Paris Dolmuşu ile iletişime geçebilirsiniz.

Ancak ulaşımı kendiniz halletmek isterseniz korkmayın. Paris şehir içi ulaşımı ve metro ağı ile Avrupa’nın en gelişmiş şehirlerinden biri. Her yere metro ile seyahat etmeniz oldukça kolay.Hatta Paris’de ayrıca bir yer altı şehri var diyebilirim.


Uçaktan indiğiniz zaman işlemlerinizi tamamlayın ve Terminal 3 e geçin. Buradan Havaalanı Shuttle servisini gösteren işaret tabelalarını takip edin. (Shuttle’a binerken inerken yardım talep edebilecegünüz gibi metro ve rer ağını gösteren haritalardan da yararlanmanız mümkün. )Shuttle a binin ve Terminal 3- Roissypole durağında inin. Buradan Rer hattına geçeceksiniz. Bunun için “RER B -PARIS BY TRAIN yazan hattı takip edin. Bilet satılan yerlerde TGV ofisleride var. Hiç bulaşmayın RER hattına devam edin. Buradan RER için bilet almanız mümkün. Makinalar nakit para kabul ediyor ancak yanınızda mutlaka biraz bozuk para bulundurun. Bineceğiniz trenin hattı TO PARIS olarak gösteriliyor içiniz rahat olsun. Burada ineceğiniz istasyonu otelin yakınlığına göre haritadan tespit edebilirsiniz. Biraz bocalamadan sonra ulaşım oldukça kolay ve metro haritasını rahatlıkla okuyabiliyorsunuz. Metro biletleri 1-1,5 saat kadar geçerli. Mutlaka biletlerinizi gişeden geçirdikten sonra alın ve saklayın sakın atmayın. Çünkü bazen istasyon çıkışlarında kontrol yapılıyor. Başınız ağrımasın. Biz çok hareketli olduğumuzdan biletleri genellikle 10 lu setler halinde aldık.
Araba kiralamayı ise hiç düşünmeyin. Trafik çok yoğun ve otoparklar çok pahalı. Üstelik zaman kaybı. Unutmayın Paris çok fazla turist alan ve bu nedenle pahalı bir şehir.

Otele ulaşım ve kayıt işlemleri tamamladıktan sonra artık ver elini Paris diyebilirsiniz. Ancak , mutlaka şehirde gezerken elinize bir şehir ve metro haritası alın. Metro haritasını çözmek ilk başta şifre kriptolamaya benzesede ilk seferde yardım istemekten çekinmeyin. Olayı kavradıktan sonra iki kat aşağı bir kat yukarı koşturarak rahatlıkla hatları kullanmayı başaracaksınız.

Paris bugünkü haline vali Georges Haussman sayesinde kavuşmuş. Tüm sokaklar geniş ve her yerde simetriyi net olarak görebiliyorsunuz.Sokak ve caddelerin bu kadar geniş olmasının sebebi ise devrim sırasında yaşanan ve halkın dar Paris sokaklarına barikatlar kurarak askerlerin girişini engelleyebilmesi gibi bir olayın tekrar önüne geçmeyi düşünmelerindenmiş. Oysa, bu geniş caddeler Paris’in Almanlar tarafından kolaylıkla işgal edilmesine yol açmış 2.Dünya savaşında.

Paris bölgelere numaralar ile ayrılan ve aynı bir salyangoz şeklinde merkezden ilerleyerek düzenli büyüyen bir şehir. Bu nedenle bölge numaralarından merkeze ne kadar uzaklıkta olduğunuzu anlamanız mümkün. Görülesi yerleri ise ilk 8 bölümde yer almaktadır.

Paris in ilk kurucuları ise meşhur Asterix çizgi romanında anlatılan yenilmez ve Roma’lıların korkulu rüyası Galyalı’lar. Bir rivayete göre Ankara’ya da gelmiş bu arkadaşlar. Eee Galya’dan Mısır’a ordan Britanya’ya gidip dururken bizim Ankara’ya da uğramış olmaları gayet muhtemel.

Paris'in tarihi merkezi Notre-Dame Katedrali ve çevresidir. Ünlü Notre-Dame kilisesi zamanın en muhteşem gotik yapılarından biri .Kilisedeki her bir gargoyle’ın farklı bir adı var ve tabii bu üne büyük katkısı olan Notre Dame’ın kamburu’nuda unutmamak gerek. Bu nedenle Paris gezisine bu kiliseyle başlamanız mantıklı olabilir. Bu Gargoyelar ile ilgili bir çok mit dolaşmasına rağmen gotik mimarinin bu birbirinden ürkütücü ve çirkin ancak genede ilgi çekici olan gargoylelar aslında birer drenaj kanalı ve yağan yağmurun suyunu binadan mümkün olduğunca uzağa akıtmak için kullanılan bir ayrıntı. Ancak tüm Paris de bunları görmek mümkün. Ortaçağ a özgü olduğu içinde bu kadar korkunç ve çirkinler sanırım.

Notre Dame’ı gezerken yanınıza bir parça ekmek alıp elinizle kuşları beslemekde size ayrı bir keyif verecektir.

Seine gezisi mutlaka yapılaması gereken turlardan biri. Akşam üstüne denk gelecek bir zaman seçilirse hem gündüz hemde gece seine ve Paris i görmeniz mümkün. Üstelik seine kıyısında bir marketten alacağınız malzemelerle romantik bir piknikte epey tatmin edici olacaktır.




Paris e gidipte Paris’in simgesi ve Dünya’nın yedi harikasından biri olan Eiffel Kulesi’ni görmeden dönmek elbette olmaz. Ancak yukarıya çıkmak için akşam saat 22:00 dan sonrasını tercih ederseniz sıra beklememe olasılığınız var.

Pigalle ünlü Moulin Rouge isimli gece kulübünün olduğu bir cadde. Gece hayatı oldukça ünlü olan bu cadde üzerinde gündüzde açık olan bir çok erotic shop var. Ayrıca oldukça enteresan bir erotic müze bu cadde üzerinde bulunuyor. İlk çağlardan günümüze kadar her kültürden eserler var bu müzede. Bu cadde üzerinde hediyelik eşya satan dükkanlar bence en ucuz yerlerden. Alışveriş yapmak istiyorsanız burayı tercih edebilirsiniz.Pazarlık yapmayı unutmayın. Biraz İzmir’in Basmane semtine benzettim burayı.


Bu arada eğer Parisien bir eğlenceyi tercih ederseniz Moulın Rouge ama Amerikanvari bir eğlenceyi istiyorsanız Lido’ya gidebilirsiniz.Bu iki gece kulübüne’de giriş 200 euro civarında.

Pigalle’ den Ünlü Montmartre Tepesi ve Sacre Coeur Bazilikası ‘na yürüyerek ulaşabileceğiniz gibi doğrudan tepeye çıkan tren vari turistik araçlarada binebilirsiniz ki bu araçlar Moulin Rouge'un çok yakınından hareket etmekte. Tepe ve bazilakanın etrafı oldukça hoş dinlenmek için de uygun bir alan. Ancak dilenci ve seyyar satıcılara karşı dikkatli olun. Ressamlar tepesi de olarak bu yerde gezinmek oldukça zevkli. Güzel bir öğlen yemeği veya öğleden sonrası keyfi yapabilirsiniz ki Van Gogh un resmini yaptığı ünlü cafe hala açık ziyaret etmenizi önemle tavsiye ederim. Üstelik bu cafenin soğan çorbası da oldukça lezzetli deneyin. Tepede dolaşırken  Salvador Dali’nin sergisini gezmenizi de önemle tavsiye ederim.Ünlü Montmartre merdivenlerinden aşağıya doğru inerek tekrar Pigalle ‘e ulaşabilirsiniz.

Paris de gezilecek alan oldukça fazla. Louvre Müzesi tarih ve sanat tutkunlarını mutlu ederken Müze çıkışında  Tuileries Bahçesi'nde dinlemeniz rahatlatıcı olacaktır. Louvre müzesinde nereleri gezmek istediğinize öncelikle karar verin. Bunun için müzenin bir krokisini edinin. Planlamanızı yapın. Çünkü bir gün içinde müzeyi gezmeniz mümkün değil. Müzenin Salı günleri kapalı olduğunu hatırlatmak isterim. Yanınızda çocuk varsa bahçenin biraz ilerisinde dönme dolap çok eğlenceli oraya uğrayabilirsiniz. 

Jardin des Tuileries

Bir not eklemeden de duramayacağım. Bu Fransızları anlamak mümkün değil . Şehrin göbeğinde binlerce dönümlük yeşil alanlar bırakmışlar. Oysa ne rant varda oralarda. Şu bizim belediye başkanlarını oraya göndermek lazım. Üstelik Gloria Jeans Cafe ve Starbuck Cafe gibi yerlerde yok kahveyi pek sevmelerine rağmen. Neymiş efendim, kendi cafe kültürüne zarar veriyormuş. Oysa iki üç tane vatan millet sakarya içeren cümle kullanıp köşeyi dönmek öyle kolay ki. Bizimde kahvehane ve çay bahçesi kültürümüz vardı ne olacak. Bir kahveyi dünyanın parasına satmak varken kim takar ki Türk kahvesi ve ince belli çay bardağı ile kırmızı çizgili çay bardağını.

Müze denince akla gelen o kadar çok şey var ki Paris de hepsini birkaç gün içerisinde tamamlamak mümkün değil. İlgi alanlarınız belirleyip gezilecek alanları kısaltabilirsiniz.Öncelikle müze mi gezeceksiniz Paris sokaklarını tanıyıp içinde mi eriyeceksiniz onu kararlaştırmanız lazım.

Nike Louvre Müzesi

 Yeşil alan ve cafe demiş iken unutmamak lazım;  Luxemburg Bahçesi'de görülecek yerlerden. Huzur dolu ve serin. Buralara giderken mümkünse yanınıza bir masa örtüsü alın. Çimlerin üzerine uzanarak yorucu gezilerinizi canlandırıcı bir mola vererek ayaklarınızı rahatlatabilirsiniz. 


Oscar Wilde'ın kadınların aşkına mazhar olmuş mezarı
http://www.turkparisi.com/paris-gezi-rehberi/paris-muzeleri.html

Yukarıda yer alan linkteyse Paris müzelerinin bir kısmı ve adresleri belirtilmekte. Bu müzeler ile ilgili planlamalarınızı ona göre yapabilirsiniz.

Paris mezarlıkları da ünlü. Pére-Lachaise Mezarlığı her yıl kalıcı müşterilerinin yanısıra binlerce turisti ağırlıyor. Burada Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya’nın yanısıra Yves Montand, Frédéric Chopin, Simone Signoret, Honoré de Balzac, Oscar Wilde, Edith Piaf, Jean de la Fontaine, Molière, Maria Calas, Camille Pissaro, Eugène Delacroix, Jim Morrison, Vincenzo Bellini, Georges Bizet, Alexander Théodore ve bir dönem Paris valiliği yapan, Paris için çok önemli bir isim Georges Haussmann ile nice ünlülerin mezarı Pére-Lachaise’de yer almakta.

Paris’in altı ayrı bir şehir demiştim. Bu ikinci şehrin de kendine ait bir mezarlığı var tabii. Ünlü yer altı Paris Katakompları. Metro kazıları sırasında keşfedilmiş bu mekan iddiaya göre veba salgınında ölenlerin kireçlenerek atıldıkları yerlermiş. Ancak, alnında kurşun deliği olan kafataslarıda yok değil. İçerisi nemli ve oldukça büyük. Yerin altına inmeniz epey uzun sürüyor. Merdivenler ve koridorlar dar olduğu için geri dönmek şansınız yok.Çünkü arakanızdan insanlar gelemeye devam ediyor. İçerisi karanlık ve nemli. Havasız değil ancak kendine özgü bir kokusu var. Çürük kokusu değil bu 200 yıl önce ölmüş insanlar kokmuyor tabii ama karanlık ve nemden dolayı zaten geriliyorsunuz. Olan kokuda sizi rahatsız ediyor elbette. Girdikten sonra ancak 45-60 dakika gibi bir sürede dışarı çıkabiliyorsunuz. İlk başta gülerek kıkırdayarak yol aldığımız mekanda bir süre sonra sinirlerimiz bozulmaya başladı. Ancak yine de görülesi ilginç mekanlardan. Eğer, kalp veya astım gibi rahatsızlıklar varsa içeri girmeden önce iyice düşünmek gerekir bana kalırsa.

Buradan da şunu anlıyoruz ki turizm biraz da ticari zekaya bakıyor. Mezarlardan bile para kazanmak mümkün. Fransızların ticari zekasına hayran olmamak mümkün değil.

Ayrıca Place des Vosges de görülesi huzurlu bir yer. Eğer isterseniz burada yer alan Victor Hugo’nun evinide gezebilirsiniz.

Tabii Fransa denince gastronomi’ yi unutmak mümkün değil. Paris tam bir et ve tatlı sever cenneti. L’adureé Pastanesi'nin (http://www.laduree.fr) tatlıları harika. Özellikle makaronlarını ve Isfahan isimli pastasını tatmalısınız. Bu nefis tatlara ulaşmak için uzun bir kuyruğa katlanmanız gerekecek ama değecek. Bu Isfahan öyle özel ve rafine bir tat ki anlatılmaz yaşanır diyorum. Türkiye’de satılan bazı makaronlar ile karşılaştırdığınızda ise onlar makaron değilmiş bizi kandırmışlar diyorsunuz bu kadar basit.

İSPAHAN

Paris kafeleriyle ünlü minik masalarda yanyana oturarak biten günün tadını çıkartabilirsiniz. Hep iki kişilik minicik masalar. Yalnız yaşıyor bu Parisliler herhalde. Ancak benden bir tavsiye burası bir şarap memleketi biralarından uzak durun. Tarçınlısından limonlusuna kadar her çeşidi var ama ben beğenmedim.

http://www.worldreviewer.com/travel-guides/film-locations/amelies-cafe/11422/

Yukarıdaki linkte ise Amelie’nin ünlü cafesi Café des Deux Moulins’nin adresi ve bilgileri var. Epey kalabalıktı bu cafe.

Leon De Bruxelles ise brüksel usulu midyeleri kocaman tencerelerle servis ettikleri midye ve deniz ürünü severlere hitap eden bir mekan. (http://www.leon-de-bruxelles.fr/)

Tabii Sartre’ın ısınmak için gittiği Cafe de Flore yi unutmamak gerekir. http://www.cafedeflore.fr/
Burada menü oldukça tatminkar tavsiye ederim.

Restaurant La Fontaine ise gidilecek diğer bir adres olabilir. Oldukça güzel bir menüsü ve lezzetleri var.

http://www.fontainedemars.com/index.html

Paris Disneyland ise yanınızda çocuk varsa  uğramanız gereken yerlerden. İlle de uğrayın diyemiyorum ama oldukça eğlenceli olduğuda bir gerçek.Yine RER seferleri ile oraya ulaşmanız mümkün. Ancak, en az iki gün harcamanız gerekebilir. Girişte uzun kuyruklarda bekleyeceğiniz için mümkün olduğunca erken varmanız gerektiğinden Disneyland yakınlarında bir oteldede kalınabilir .Disneyland biletlerini önceden almak mümkün ki bunu yapın böylece uzun kuyruklara katlanmak zorunda kalmazsınız. Disneyland otelleride satıyor giriş biletlerini bunuda hatırlatayım. Dısneyland’ın ıcınde kaldıgınız zaman extra ucret yok ve sız daha cok sure kullanıyorsunuz , Yanı sabah 10 da kapılar acılıyorsa ıcerdekı otellerde kalanlar ise sabah 9 dan ıtıbaren parkı kullanıabiliyor.

http://www.disneylandparis.com/

Paris’i birkaç günde gezebilmek elbette mümkün değil. Ancak görülesi yerleri listeleyip belli bir plana göre geten sonra eminim ki ikinci bir Paris turunu daha arzular hale geleceksiniz.

İyi gezmeler ve iyi eğlenceler diliyorum.

Sacre Cour Bazilikası'ndan Paris



14 Mayıs 2012

ÖDEMİŞ-BİRGİ-GÖLCÜK-SARDES

İzmir’den ulaşımı oldukça kolay olan Ödemiş seyahati bir hafta sonu gezinizi eğlenceye çevirebilir. Üstelik yolunuzu üşenmeden Bayındır üzerinden giçirirseniz çiçek seralarını görme imkanınızda olabilir. Ancak çiçek alacakların dikkatine bazen seralarda çok yüksek fiyatlarda isteyebilirler. Pazarlık etmek üzere hazırlıklı olmanızı tavsiye ederim.

Cumartesi günü Ödemiş pazarı var.Bu pazarı gezmenizi özellikle tavsiye ederim.Ardından ana cadde üzerinde yer alan ödemiş köfte satan yerlerde bir yemek molası verin.Biz Halep Atom köftecisini tercih ettik. Çünkü köfteci Hurşit oldukça kalabalıktı. Yağda kızarmış kıtır ekmeğin üzerinde servis edilen bu köfte piyaz ve ayranla tüketildikten sonra üzerinde kemalpaşa tatlısı oldukça iyi gitmekte olduğunu bizzat deneyerek tespit etmiş olduk. Köftecilerden talep ederseniz daha sonra tüketmek üzere hazır köftelerden almanız da mümkün oluyor.Ayrıca bulursanız dolmalık ekmek alabilir yada ekmek dolması yapılan yerlerde bulabilirsiniz.Ancak ekmek dolması genellikle İzmir civarında ramazan ayında yapılmaktadır.Tarifini ise yine bu sitede bulabilirsiniz.Oya pazarına uğrayın.Birbirinden güzel el işi göz nuru çevreler yemeniler ve oyalar çok hoşunuza gidecektir.Yeriniz varsa birbirinden güzel çiçekleride satın alabilirsiniz.Vaktiniz bol ise ve günlerden Pazartesi  değilse Ödemiş müzesini gezebilirsiniz.


Ödemiş çıkışında yolunuzu Birgi yönüne doğru çevirin. Çok güzel bir şekilde özgün mimarisi korunmuş olan bu köyün oldukça uzun bir geçmişi var.

Köye adını veren de Birgi dede (İmam Birgivi) türbesi görülmesi gereken yerlerdendir. İmam Birgivi ‘nin karşı olduğu ve micadele etmesine rağmen kendisinin mezarında adak adamak talepte bulunmak bol bol yapılmaktadır maalesef. Üstelik İmam Birgivi ile ilgili bir çok kült efasanede dolaşmakta. ( http://www.muharremkayamsgsu.tr.gg/%26%23304%3Bmam-Birgivi.htm) iİmam Birgivi hakkındaki bu efsaneleri yukarıdaki  linkten okumanız mümkün. İmam Birgivi adına dolanan söylenceler Ege ve Anadolu insanın şaman ve evliya kültürünü harmanladığını net olarak görebiliyoruz. Ben yola çıkmadan önce özellikle okumanızı tavsiye ederim. Ayrıca,Türbe ve mezarlık çevresinde turistik eşyalar satılan dükkanlar ve soluklanabileceğiniz bir kafesi de mevcut.



Birgi oldukça sakin bir köy. Ancak alınan kararlarla koruma altına alınmış genellikle tek katlı evlerin bulunduğu bu güzel köyün sokaklarında dolaşmak beni çok mutlu etti. Üstelik köyün fırınından hiçbir katkı maddesi eklenmeden hazırlanmış nefis nohut mayalı ekmeklerinde tadına doyamayacaksınız. Birgi de dolaşırken mutlaka Çakırağa konağını gezmelisiniz.17. yüzyılda yapıldığı söylenen konağın duvar resimleride oldukça güzel. Konağın yanında yer alan şark evide görülebilir.

Bu arada Birgi ve Bozdağ gezilerinizi ilkbahar ve yaz aylarında yapmanız daha uygun olur. Kışın ise bence hiç denemeyin. Bozdağ son yıllarda kayak merkezi olarak oldukça tutulmaya başladı ve dik yolları genellikle buzlu olduğundan gezmek için uygun değil ve yanınıza mutlaka zincir almanız gerekir.

Birgi’den çıktıktan sonra yönünüzü A tepesi ve Gölcük yönüne çevirin. Bu yayla yazın dahi 24-25 derece olan ısısıyla size nefis bir serinleme imkanı sunacaktır. Gölcük de tatlı su balığıda avlanmaktadır. Göl kıyısında gözleme erişte patates ve yumurta satan minik tezgahlara da göz gezdirin.



Gölcük çıkışında kırk oluk denen dere kıyısında kır kahvelerinde bir çay içebilirsiniz.

Bozdağ’dan inişe geçtiğinizde Lidya’nın başkenti olan Sardes harabelerine uğrayabilirsiniz.Burada özellikle Artemis Tapınağı ve Sunağı’nı , akropol ve gymnassium u görebilirsiniz. (http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/sardes)

Dolu dolu geçirilen bir hafta sonunda ise evinizde huzur dolu ve mutlulukla varacaksınız.İyi tatiller keyifli geziler dilerim…

26 Nisan 2012

Roma Tatili


Roma’ya aşık olmamak mümkün değil. Çok güzel ve gezilmesi çok kolay bir şehir. Öyle ki doyamıyorsunuz. Benim gözüm hala Roma otellerinde uçak biletlerinde diyebilirim. İnsanları sıcakkanlı , yemekleri nefis. Sebze, et, hamur işi ne tercih ederseniz artık. Roma; tarihi ve güzel sanatlarla birlikte bol bol gezerek nefis iklimde tatil yapmak için uygun bir yer. Ancak Kasım başında yağmurlar başlıyor ve Nisan ayına kadar devam ediyor. Yazın ise oldukça sıcak bir şehir. İklimi İzmir’e benziyor. Gezi planınızı oluştururken buna dikkat edin.

Ben gezileri turla yapmayı sevmiyorum. Tur ile 5 günde 6 şehir gezmeyi  kitabın kapağına bakmaya benzetiyorum. Oysa kitabı okumayı tercih ediyorum. Bir şehri tanımak için şehrin içinde kalmalı ve en az 3 gün ayırmalısınız. Bu nedenle kendi başıma ve kendi kafama göre geziyorum. Elbette turla gidilmesini tavsiye edebileceğim şehirler ve çok özellikli turlarda bulunmakta.

Roma konaklamak için olsun yemek yemek ve gezmek için olsun fiyat olarak bir çok baş kentle karşılaştırıldığında  uygun bir şehir. Üstelik vatandaşları burnu büyük değil. Eşimle ilk gidişimizdi ve kendimizi gaza getirmek için kısa napolitenler dinleyip Roma Tatili filmini seyrettik. Uçak biletlerini Pegasus tan alıp www.booking.com  dan otelimiz seçtik.
St. Maria Maggiore Kilisesi’nin karşısında bulunan Bed&Breakfast Maggiore
 otelde (BED AND BREAKFAST MAGGIORE - Piazza S. Maria Maggiore 12 - 00185 Rome )'da
 kaldık.  Kalacağımız yer için çok fazla huylanmadık açıkçası. Kendi içinde banyosu ve 24 saat sıcak suyu olması bizim için yeterliydi. Böylece seçimimizi Termini yakınında (aman ne iyi yapmışız. Roma’nın her yerine düzenli otobüs seferleri ve otele 5 dk uzaklıkta.) Panteon Colloseum İspanyol Merdivenleri’ne ve Trevi’ye hep yürüyerek gidebilirsiniz. Bu sayede kaldığımız sürece her geceyi İspanyol merdivenlerinde veya Trevi’de tamamladık. Önemli bir ayrıntı bence şehri yürüyerek ya da otobüsle gezmeyi tercih ettik.Özellikle metro kullanmadık.


Oteli kısaca anlatmam gerekirse çok güzel eski bir apartmanın 2 katında evden cevirme bir pansiyon diyebiliriz. Apartman kapısının anahtarı otelin anahtarı ve odanın anahtarı elinizde. Otelin sahibi ilk geldiğiniz gün sizi karşılıyor. Bir Roma haritası verip görmeniz gereken yerleri anlatıyır. Neşeli ve sıcakkanlı bir bey. Her şeyi sorabilirsiniz ona. Zaten başka zaman kolay kolay göremeyeceksiniz. Bu fırsatı iyi değerlendirin.Çıkışta biz anahtarı odaya bırakıp çıktık.Kahvaltı isteğe bağlıydı biz almadık.
Ancak kahvaltı işkence haline gelebiliyor.Bu kadar muhteşem mutfağı olan bir ülkenin kahvaltı gibi bir olayının olmaması gerçekten sıkıntı verici. Yanınıza minik bir kahve makinası ve poşet çaylardan alıp civardaki marketlerden alacağınız kahvaltılıklarla otel odasınızda bir şeyler atıştırmayı deneyebilirsiniz. Elektrik şebekesi Tr.ile uyumlu olduğundan içiniz rahat etsin. Kahvatlıda şekerli çörekler ile birlikte soğuk kahve içmek hoşunuza gidiyorsa yada zamanınız kısıtlıysa bu italyan kahvaltılarını tercih edebilirsiniz.Ancak eğer yüreyerek gezecekseniz ki benim tavsiyem budur fazla enerji depolamanın da hiç bir sakıncası yok.
St.Maria Maggiore Kilisesi gezmek ilk işimiz oldu.Yakınlarda iseniz uğramanızı tavsiye ederim. Muhteşem altın kaplama tavanları sizi hayran bırakacaktır.

Otelin hemen yakınında turizm bürosu var. Oradan hemen kişi başı 50 Euro civarı olan bir Roma Pass alın. Bu Roma Pass ilk kullandığınız andan itibaren (satın aldığınız değil) 3 gün boyunca toplu taşım araçları ücretsiz ama kontrol eden falan yok. Yani biletsiz atlayabilirsiniz otobüse. Ancak bu bir tavsiye değil çünkü eğer kontrolde süresi geçmiş biletle veya biletsiz yakalanırsanız 200 euro cezası var. Ama belki turist falan deyip affedebilirler. Denemesi size kalmış. Ayrıca, Roma pass ile ilk iki müze ücretsiz daha sonrakilerde ise belli miktarlarda indirim uygulanıyor. Öncelikle en pahalı müzelerden olan Colleseum’ a girin. Millet uzun kuyruklarda bekleyip sabır çekerken siz onlara elinizi sallayıp 2 dakikada roma pasınızla içeri girin.

Roma Forumu ve Colleseum birlikte düşünülebilir. Pass’ı veya Colloseum biletinizi sadece gösterip girebilirsiniz. İkinci müzeden sayılmıyor yani. Colloseum biletine Forum da dahil. Bu nedenle gezmeyi ihmal etmeyin.Bence eğer seviyorsanız bu iki müze en az yarım gününüzü alacaktır. İkinci müzeniz ise Villa Borges olsun. Orasıda mutlaka görülmesi gereken ve pahalı bir müze. Böylece Roma Pass ücretini bu iki müze ile zaten çıkarmış oldunuz ve hatta kara geçtiniz bile.

colloseum

Bu arada elinize mutlaka bir harita alın. Her ne kadar navigator olsa da bence bu aletler yürüyüş için uygun değil. Güncel haritaları kullanmak çok daha mantıklı geliyor bana. Zaten roma pass kutusunun içinde broşürler roma pass ve harita çıkıyor.Tüm sokak isimleri köşe başlarında yazıyor ve herkes size yardımcı oluyor.Bu nedenle adres bulmak çok kolay.

Romalıların takma diş dediği zafer anıtını görün. Panteon a gidin mutlaka. İspanyol merdivenlerinin civarı bayanları delirtebilir. Dior, Gucci Armani her şey var.

Turistik bölgelerin civarında özellikle Trevi çeşmesi ve İspanyol merdivenlerinde Hintli ,Pakistanlı ve Çingene çok var. Kesinlikle gül almayın fotoğraf çektirmeyin. Çok para istiyorlar. Elinizi verseniz kolunuzu alamıyorsunuz. Colleseum civarında gladyatör ve Romalı askerler gibi giyinmiş kişiler var. Uyanık olun. Hallederiz deyip sizin makinanızla çektiğiniz fotolar için 10-20 allah ne verdiyse istiyorlar.



Vatikan Müzesi giriş kuyruğu


Sistine şapeline giriş çok eziyetli . Ancak Roma’ya kadar gidip Rafael ve Michelangelo’yu görmemek büyük bir kayıp. Benim tavsiyem önce Vatikan’a gidin. Vatikan da Sn Pietro Bazilikası’na girmek için biriniz sıra beklerken diğeriniz hemen yakındaki (bazilakayı arkanıza verdiğinizde meydanın solunda çıkışa yakın ) büroya gidip sistine şapeline giriş için rezervasyon yaptırsın. Yoksa bizim gibi yağmur altında 4-5 saat beklersiniz. Aynı gün hem bazilikayı hem müzeyi gezmeniz mümkün değil. Müze nerdeyse bir gün alır .Bu nedenle, Vatikan müzesini ertesi güne bırakabilirsiniz. Bazilikaya girişte mutlaka çatıya çıkın ama sakın asansörle çıkarak 10 euro fazladan vermeyin çünkü asıl yorucu olan kısım asansörden sonra. Tepeye tırmanırken bir ara sinirleriniz bozulacak gittikçe daralan eğimli kulede yürümekte zorlanacaksınız. Hatta gereksiz kıkrdamalara başlayabilirsiniz dar ve eğimli bu labirent de yol alırken.Geriye dönme şansınızda yok üstelik. Ama tepeye çıkınca muhteşem bir Roma manzarası sizi bekliyor olacak . Kalp ve tansiyon probleminiz varsa bu yorucu tırmanışı tavsiye etmem bu da aklınızda olsun.

Vatikan çok renkli bir meydan. Tam ortadaki ikiz çeşmelerin orada durun ve insanları izleyin. Dünya’nın her yerinden binlerce insan çok renkli manzaralar sunuyor.




 Vatikan Müzesi'nden Tanrıça Athena


Bazilikadan çıktıktan sonra Castel Angelo’ya geçin. Burası Tiber’in yanında birbirinden güzel iki köprüyle Roma'ya bağlanan bir yer. O köprülerden geçerek birbirinden güzel melekleri mutlaka görün. Campa Fiore, Piazza Navona ve Trestevere’de kurulan bit pazarına gidebilirsiniz. Bit pazarı keyfinize kalmış çok önemli değil. Ama Piazza Navona’yı ihmal etmeyin.

Piazza Navona çok keyifli bir yer kahve ve şarap içmek için ideal. Kozmopolit ve eğlenceli bir mekan. Ben Bar Pace’yi tavsiye ederim. Birde oradayken hemen köşede dondurmacının yanındaki Al Sogno (www.alsogno.com) mağazasını mutlaka gezin. İnanılmaz bir oyuncak evi. O bebeklerin güzelliği büyülüyor.

Dondurma olarak kestane (Roma’nın kestaneside ünlü) ve panna cotta lı olanlar çok güzel ama mümkün olduğunca hepsinin tadına bakın.

Ayrıca, bu meydana giden yolda nefis cam eşyalar satan dükkanlar var. Fiyatlar uçuyor ama görmeden geçmeyin.

Panteon yakınlarında dondurmacı Giolitti var. Gidin mutlaka.Yemek yerine dondurma yiyin. Bulduğunuz her yerde dondurmacılara dalın kesinlikle affetmeyin.

Bu arada gezerken yanınıza bir su şişesi alın. Roma’da gördüğünüz her çeşmeden içilebilir su akıyor. Çekinmeden suyunuzu içebilirsiniz. Her köşe başı her meydanda nefis çeşmeler ve akan suları ile güzel ışıklı bir şehir Roma.Sistine Şapeli içindeki çeşme hariç.Buradaki sudan içilemiyor.

Her gördüğünüz yerden dondurma alın. Şarapları çok ucuz . Ev şarabı lokantalarda yaklaşık 10 euro. Marketlerden yanınızda götürmek için alacaksanız eğer Est Est Est adlı şarap ve Chianti gayet güzel ve fiyatları 2 euro kadar. Limoncello bence o kadar büyük bir lezzet değil ama alınıp denenebilir. Yanınıza balonlu naylonlar gazete kağıdı ve koli bandı aldı iseniz yolculuk öncesi şişeleri önce gazete kağıdına ardında naylona sarıp koli bandı ile sağlama alırsanız şişeleri kırmadan eve getirebilirsiniz. Bu yöntemle her bir valize beşer şişe şarap ve çeşitli şarküteri peynir ürünleri koyarak geri döndük.

Hazır marketlerden söz açılmış iken kesinlikle pecorini peynirini alın. Ne kadar eski olursa o kadar lezzetli oluyor. Parmesan elbette çok ucuz. Lokantalarda önüne kocaman kaselerle getiriyorlar. Bıkıyosunuz. Parmesan ayağa düşmüş buralarda.Gerçek manda sütünden imal edilmiş mozzeralla ve sadece baharattan üretilmiş karışımlardan tercihleriniz arasında yerinizi alabilir.

Roma’da 3 lokanta tavsiye edeceğim. Buralar İtalyanların tercih ettiği hatta oturabilmek için ayakta beklediği yerler. Daha ucuza yemek isterseniz bakkal ve marketlerden alışveriş edebileceğiniz gibi dolmuş benzeri yerlerde satılan panini denen tostlarıda tercih edebilirsiniz.Ama lütfen hamburger yemeyin.

Roma yemekleri harika bizimTürk Mutfağına benziyor. Tekrar tekrar belirtiyorum bunu farkındayım.Bir farkla Roma halkı bol miktarda sakatat tüketiyor. Bizim gittiğimiz ay , mevsimiydi herhalde herkes uykuluk kızartıyordu. 
Sakatat meselesi ise şöyle açıklanıyor ; Roma’da etin iyi yerleri hep zengin ve aristokratlara gittiğinden kalan kısımlar kasaplara ücret olarak verilirmiş. Kasaplarda ya kendi tüketir ya da halka uygun fiyata satarmış. Bu yüzden Roma mutfağı korkunç sakatat zenginliği üzerine kurulu. Bu kadar sakatat yiyip kolesterol alan bir şehirdede çaktırmasalarda akıllarında tek bir düşünce olurmuş elbette romalıların.(SEKS)

Bence, occa buca , mine storm ,uykuluk kızartmaları ve ızgara porçini mantarını es geçmeyin. Kokoreç de tabii giriş yemeklerinde yerini alıyor. Kabak çiçeğinin peynirle doldurulmuş ızgarası sizi şaşırtabilir. Ege adalarında ve Ayvalık’ta tadabileceğiniz bir lezzet aslında. Enginarı ile gurur duyan Romalıları kırmayın mevsimi ise enginarlı yemeklerinden deneyin. Et istediğiniz zaman domuz eti yemek istemiyorsanız mutlaka tercih belirtin. Kuzu, dana, domuz, tavuk, horoz her şey var.

Bu şehirde 3 lokanta tavsiye edeceğim. Buralar İtalyanların tercih ettiği hatta ayakta beklediği yerler.

1-(www.otelloallaconcordia.it/1/galleria_foto_1587489.html)


Romada tavsiye edeceğim restaurantlardan birisinin linki yukarıda arkadaşlar. Sphagetti amatriciana ve Sphagetti alla carbonara güzel. Birde nefis kuzu tandır gibi bir şey yapıyorlar. Fiyatları çok uygun. 60 Euro’ya 2 kişi ,bir litre ev şarabı (beyaz tercih edin) et yemeği salata ve tatlı alabilirsiniz. Garson Massimo’ya sevgilerimizi iletin gidecek olursanız.

Biz tesadüfen gezerken bulduk bu küçük lokantayı. Baktık bir apartman girişinden tabak çatal sesleri geliyor ve İtalyan dostlarımız oturmak için ayakta bekliyor. Hemen sıraya geçtik. Turist yoktu ama bu şehrin yerlisi işi biliyorduk dedik. Haklıymışız. Gidin oturun yiyin. İspanyol Merdivenleri’ne çok yakın olduğundan çıkışta merdivenlerde oturabilirsiniz ama gürültücü ve kaba Amerikalılar maalesef her yerde.

2-Veee muhteşem Matricanelle.

Ristorante Matricianella

Via del Leone 4-roma

06 683 21 00

Sakın burada öyle özel bir hizmet falan beklemeyin. Devasa ölçülerdeki garsonun aralarda zorlukla hareket ettiği bu romano yemekleri yapan yerde ingilizce bilen yok. Ama mutlaka rezervasyon yaptırmanız gerekiyor.

Şarapları daha önce dediğim gibi inanılmaz bir miktarda. Nefis bir koleksiyonu var. Michel’in 3 yıldızlı lokantalarında bile böyle bir koleksiyon bulamazsınız. Genellikle İtalyanların tercih ettiği bir yer. Uykuluk kızartmasını kağıdın üzerinde getiriyor falan ama seçimi tombişe bırakın mutlu olacaksınız. Fendi mağazasının arka taraflarına düşüyor ve İspanyol merdivenlerine yakın. Bir uyarı; oralar piyasa yeri olduğundan içeride oturmayı tercih edin sonra beyler geçen kızları seyrederken sinirler bozulmasın. Gerçi bu küçük cuccina romana lokantası o kadar kalabalık ki bulduğunuz yere oturun keyfini çıkarın. Genellikle diğer restaurantlarda ev şarabı denen litrelik şaraplar buradada 10 avro. Ama seçimi garsonlara bırakıp nefis şaraplarıda deneyebilirsiniz.

3-Ayrıca, mezbahaların olduğu yerde zorlukla bulduğumuz Perilli var…Çok komik fiyatlar.Çok güzel yemekler. Daha ne olsun. Burada (Trippa Roma usulü işkembe çorbası) deneyin.

Perilli

• Address: Via Marmorata 39, Testaccio, Rome, 00153
Map It

• Phone: 06/5742415

• Cuisine: Italian

• Location: Testaccio


Sonra restaurantlarda mevsimindeyseniz fritto misto da denenebilir. Bu karışık sebze kızartması ama çok güzel yapıyorlar.

Chianti şarapları çok güzel içimi çok kolay. Es geçmeyin.

Fileto di baccala denenebilir. Güzel bir balık yemeği.

Patlıcandan yapılan, arasına domates sosunda patlıcan aralarına mozzeralla peyniri koydukları ve üzerine parmesan serpip fırınladıkları bir yemek var ki ufff ekmeğini ban ban ye nefis bir yemek.

Ne demişler tüm yollar Roma’ya çıkar. Gidin bu muhteşem şehiri gezin. İnanın pişman olmayacaksınız.

02 Haziran 2011

PANNA COTTA

Ne kadar uzun bir ara verdim . Tariflerim var biriken ama bunları yazacak vakti nerdeyse bir senedir bulamadım. Bu da gittikçe rahata alışıp tembelleştiğimi gösteriyor sanırım. Bu kadar arayı uzatmamaya azami dikkat edeceğim artık.

Bu tatlı için nefis bir lezzet derim de başka bir şey diyemem. Hem hafif hem sütlü hem soğuk ve meyveli. Muhallebi ve dondurmacılar kesin sever sevmesine ama yapımının bu kadar kolay sunumunun bu kadar şık olduğunu bilince de vazgeçemiyorsunuz. Üstelik yaz akşamlarında misafir ağırlarken serin serin yanında böğürtlenli ve çilekli yada hangi dondurmadan hoşlanıyorsanız onunla ikram edebilir yada klasik olarak meyve sosuyla sunabilirsiniz.Nasıl sunarsanız sunun ister fincanda ister krem karamel gibi kalıbından çıkarılmış halde sonuç mükemmel..

İçindekiler

• 200 ml süt kreması

• 1/2 su bardağı süt (125 ml)

• ½ tatlı kaşığı lavanta –istenirse tatlandırıcı olarak 2 tane damla sakızı (sütü ilave etmeden önce tencerede havanla ezin) damla sakızı-2 tatlı kaşığı limon kabuğu rendesi ve 1 paket vanilya yada ½ çubuk taze vanilyada kullanılabilir. Ancak lavantanın aksine bunlar için bir gece önceden beklemenize gerek yok. Direkt tatlıyı kullanım aşamasında ilave edebilirsiniz.

• 1/2 su bardağı toz şeker (112.5 gr)

• 2 tatlı kaşığı toz jelatin yada 1 adet yaprak jelatin.(Eğer yaprak jelatin kullanacaksanız tatlıyı pişirmeye başlamadan önce bir bardak suyun içine jelatini koyun. Jelatini ilave aşamasında suyunu sıkın ve tatlıya öyle ilave edin.İlk başta kullanımı zor olabilir bu nedenle toz jelatini deneyimi olmayanlara tavsiye ediyorum)

• 2 yemek kaşığı su

• 3/4 su bardağı süzme yoğurt (190 gr)

Sosu İçin

• 1 yemek kaşığı toz şeker

• 1 yemek kaşığı su

• 1/2 su bardağı dondurulmuş böğürtlen (bu oranlara sadık kalmak kaydıyla ahududu, likapa, kara dut, çilek ,hurma mürdüm eriği de kullanılabilir.Ancak taze meyve ile yapacaksanız şekeri biraz daha fazla ilave edebilirsiniz.Değişik bir sunum isterseniz kuru erik, badem veya hurma karışımını karamelize ederek kullanabilirsiniz.)

Hazırlanması

• Oda sıcaklığındaki sütünüze bir tülbente sarıp bağladığınız lavantayı koyun ve bir gece buzdolabında bekletin.

• Küçük bir sos tenceresinin içine bir gece önceden hazırladığınız sütü ve kremayı koyun. Ateşe oturtmadan önce iyice çırpın ve homojenize olmasını sağlayın. Bu arada süt ve kremayı en az yarım saat önce buzdolabından alarak oda sıcaklığına getirmenizi tavsiye ederim. Ardından bu karışımı orta ateşte, tel çırpıcıyla karıştırarak ısınana kadar pişirin.Buharları yoğunlaşacak ama kaynamayacak.Yani kaynamak üzereyken ocaktan alın.

• Sıcak karışıma toz şekeri ekleyin ve şeker eriyene kadar karıştırın.

• Küçük bir bardağın içine 2 yemek kaşığı suyu ve 2 tatlı kaşığı toz jelatini koyun. Jöle tamamen eriyene kadar karıştırın. Dikkat edin topaklanmasın. Eğer yaprak jelatin kullanıyorsanız su eklemeden fazla suyunu elinizle sıkarak direkt olarak karışıma ilave edebilirsiniz.

• Bu jöleli karışımı; süt, krema ve şekerden oluşan karışımın içine dökün. Yine karıştırın. Son olarak süzme yoğurdu ekleyin ve çırpmaya devam edin pürüzsüz ılık krema kıvamında bir karışım önünüzde hazır olacak.

• Ben krem karamel kalıplarını kullanıyorum ikram için.Böylece krem karamel kalıplarından bıçakla sıyırıp servis tabağına alıyorum ve bu şekilde ikram ediyorum.Ancak şık kadehler dondurmalıklar hatta renkli çay fincanlarını dahi kullanabilirsiniz.Tatlı ılıyıncaya kadar bekleyin ve bir tepsiye yerleştirerek buzdolabına kaldırın mümkünse bir gece bekletin.Böylece sıvı kıvamdaki tatlınız katılaşacaktır.

Sosun Hazırlanması

• Küçük bir sos tenceresinin içine 1 yemek kaşığı suyu ve 1 yemek kaşığı şekeri koyun.

• Kısık ateşte şeker eriyene kadar fokurdatın. Böğürtlenleri koyarak. 2-3 dakika daha pişirin. Böğürtlenler çok yumuşayıp dağılmasın ki sunum güzel olsun.

• Bir kenarda soğuması için bekletin.

 Ardından krem karamel kalıplarındaki tatlınızı bıçakla çevirip servis tabağına alın ve arzu ettiğiniz miktarda sosu tatlının üzerinde gezdirin ve nane yaprağı ile süsleyin.Gözleriniz ve ardından mideniz bayram edecektir.Eğer lavanta ile aromalandırılmış süt kullanacaksanız karadut veya böğürtlen sosunu kullanmanızı tavsiye ediyorum.Mükemmel bir uyum ve ferahlatıcı ,şaşkınlık uyandırıcı bir lezzet elde edeceksiniz.

Afiyet Olsun