15 Aralık 2009
KAYIP SEMBOL
Aslında keşke “best seller” kitapların dışında diğer okuduğum kitapları da yazsam ne iyi olur. Belki beni ukala bir entelektüel olarak da yargılayabilirsiniz ki aslında bu beni çok da rahatsız etmez. Zaten ukala olduğumu bir çok arkadaşım söyler. Ama sizi temin ederim ukalalık dışında öyle pazarlama tekniklerim yoktur. Genelde sahneye çıkmadan şov yapanları izleyip hallerine bıyık altından gülmeyi çok severim. Sessiz kalmak ve izlemek insanların hallerini çok iyi anlamanıza yardımcı oluyor. Ayrıca herkesin kendi egosunu okşama şekli farklıdır.
Neyse tüm bunların yanı sıra yoğun çalışma temposu içinde bu tür kitaplar benim gibi straight forward bir okuyucu için bir kurtarıcı oluyor. Özümde tembellik var nede olsa. Üstelik yüzyılımızın temel rahatsızlığından bende nasibimi aldım elbette - bilmeden anlamadan kabullenilen yeni kavramlar tartılmadan alınan yeni değerler- Neyse kafaları karıştırmaya niyetim yok. Bende bugünlerde hem buraya yazdığım hem de son okuduğum kitapların popüler kültüre olan bağımlılığından rahatsızlık hissediyorum o kadar. Laf arasında belirtmiş oldum böylece.
Aslında kitabımız yeni olan ve bilinmeyen hiçbir şeyden bahsetmiyor. Birazcık mitoloji biraz felsefe ve tarih okuduysanız (ama resmi tarih değil elbette) okuduğunuz hiçbir şey size yeni gelmeyecek. Vaaavvvv dedirtmeyecek. Her şey var yine kitabımızda. Teoloji ve teolojik tarih, mitoloji, felsefe, masonluk, polisiye ve tabii heyecan. Bir sonraki kitabında idealar mağarası kavramına da dalar yazarımız herhalde.
Bu demek değildir ki kitabımız kötü. Çok akıcı çok güzel yazılmış. Ancak belirtmeden geçemeyeceğim şu ünlü Jay Leno Show programında Tom Hanks çektikleri filmin reklamını yapıp filmden parçalar gösterilmişti. Bu demektir ki bu kitaba 30 tl. vermeden önce biraz bekleyip filmini de izleyebilirsiniz.
Bu kitapların tek sorunu yazıldığı kadar iyi sinemaya aktarılamıyor. Da Vinci Kodu gibi fantastik bir kitabın beyaz perdeye aktarımını çok başarılı bulmamıştım. Melekler ve şeytanlar çok daha iyiydi. Böyle düşününce de bu üçüncü Langdon macerasına ait filmin daha iyi olacağı yönünde şevkim ve umutlarım artıyor..
Kitapta biraz farklıda olsa da belirtilen bazı kavramlar ve deyişler var. Dan Brown sempatik Robert Langdon aracılığıyla her zamanki gibi tatlı tatlı çok bilmişlik yapıyor .
Son olarak diyorum ki önyargılar cahillerin belirgin ayraçlarından biridir ve prensipler dünyayı anlayamayanların savunmasıdır hayata karşı. Bende kitapta beğendiğim ve günümüzde etrafımdaki hissederek çok rahatsızlığını hissettiğim bir şeyi tekrarlayacağım. “ARKADAŞLAR ZİHNİNİZİ AÇIN ANLAMADIĞIMIZ ŞEYLERDEN KORKARIZ”
Özetle kitabı okuyun seveceksiniz
18 Kasım 2009
AHTOPOT SALATASI
- 1. Adet ahtapot (asla ahtopotun tamamını kullanmak zorunda değilsiniz.Derin dondurucuya atmadan önce tüketebileceğiniz porsiyonlara ayırabilirsiniz.)
-2 .1-2 adet yeşil biber
-3. limon suyu (dilediğiniz kadar)
-4. 1-2 adet taze soğan
-5. kişniş yada maydonoz (dilediğiniz kadar)
-6. Taze roka (istenirse)
Dövülmüş ahtapot dövülüp temizlenir 15-20 gün derin donducuda bekletilir ve kısık ateşte suyunu çekene kadar haşlanır. Haşlandıktan sonra derisi temizlenir . Ahtopot pembe beyaz bir hale gelir..1-2 parmak kalınlığında doğranarak servis tabağına aktarılır..Üzerine sızma zeytinyağı gezdirilir tuz karabiber serpilir. Kişniş veya maydonoz yaprakları ilave edilir limon sıkılır yanında taze soğan ve taze biberle servis edilir.
KAĞITTA AHTOPOT
13 Kasım 2009
ÇINTAR YAHNİSİ
Buyrun tarifimiz:
Malzemeler
12 Ekim 2009
VAMPİR GÜNLÜKLERİ-Uyanış ve Savaş
09 Ekim 2009
SÜRÜ
FLORANSA BÜYÜCÜSÜ
Salman Rushdie’nin “Bu kitabı yazmak için yıllarca okuyup araştırma yapmam gerekti,” dediği roman, türlü türlü anlatıcılar, gezginler, serüvenciler tarafından aktarılan, Babur İmparatorluğu ve Osmanlılar, Moğollar ve Rönesans Floransa’sının tarihine ve kültürlerine göndermeler yapan, bölgenin tarihini masallarla kaynaştıran büyüleyici bir yapıt.
Kitaptaki cinsellik ve erotizmin odağı olan güzeller güzeli Floransa Büyücüsü, aslında erkekler dünyasında kendi yazgısına kendisi egemen olmak isteyen bir kadın. Ama kendi kaderine hükmederken, hükümdarların yazgısını bile değiştiriyor ve en parlak dönemlerini yaşayan Mugal payitahtı ile Floransa’nın toplumsal yaşamlarında bir dönüm noktası oluyor.
Floransa Büyücüsü, kader, güzellik, savaşlar, tılsımlar ve sadakatle örülmüş bir yolda Rönesans İtalya’sının saraylarından Hindistan’ın uzak kıyılarına bir solukta uzanacağınız bir başyapıt.
Yazar: Salman Rushdie
Yayınevi: Can Yayınları
Çevirmen: Begüm Kovulmaz
Sayfa sayısı: 390
Basım tarihi: Ağustos 2009
Kategori: Dünya Edebiyatı / Klasikler
ATEŞİ YAKALAMAK
Ben çıkar çıkmaz alarak zevkle okuduğum bu kitaba 4 yıldız veriyorum. Bu türün meraklılarına tavsiye ederim..
KERMİT
AÇLIK OYUNLARI
25 Eylül 2009
DATÇA
Beni kuzum Datça’ya gömün
Can YÜCEL
Datça’da çok sakin bir otel olan Gabaklar’da kaldık. İlk defa bir otelden ayrılırken içim sızladı. Daha gezilecek yerler var ama gitmesek gezmesek kalsak mı bu bungolavda. Sevmemeye imkan yok. Deniz harika. Mekan huzur dolu. Çocuğunuz varsa bırakın kendi haline siz takılın. Bir şey olmaz merak etmeyin çalışanların çocuklarıyla oynar o da. Akşam yemeğinde Pamuk en güvenli yer olarak yanınızdaki sota sandalyede kımıldamadan uykuya yatabilir. Kahvaltıda ise minik bir tarla kuşu arsızca masanıza gelip tereyağınızı didiklerse hiç şaşırmayın. Çok mütevazi ama kanmayın epey ünlü konukları var laf aramızda. Hani şu ortalarda çok gezinmeyen ama çok sevdiklerimiz vardır ya onlar.
Datça’da mutlaka tekne turuna katılmalısınız. Biz Knidos’a gitmeyi tercih ettik özellikle. Hayıt bükünden binerek katıldığımız tekne turuna çıkmadan önce aklımdaki tek düşünce “offf akşama kadar eller havaya muhabbetine nasıl katlanacağım” idi. Ama o da ne. Bizi Mozart karşılıyor. Knidosa doğru yol alırken teknenin burnunda uçarcasına yol aldığınızı hayal edin. Evet uçuyoruz. Dalgaların üzerinden havalanıyor ve tekrar aşağıya iniyoruz. Oğlum un dediği gibi “tekne sekiyor denizin üstünde kayrak taş gibi”. Deniz lacivertin en güzeli en yoğunu. Kayalar yamaçlar o kadar ihtişamlı ki esen rüzgara rağmen kımıldayamıyoruz yerimizden. Bu mekana eşlik eden Beethoven içimde fırtınalar koparırken zevkten sarhoş olmamak mümkün değil. Issız koylarda ise Vivaldi, Edith Piaf, Yve Montand ve daha niceleri bize eşlik ediyor. Manzarayla gözümüz müzikle ruhumuz enginleşti derken teknenin burnunda yakılıyor mangal ve çipuralar atılıyor ateşe. Kokuyu alır almaz turkuvaz sulardan sıyrılıp oturuyoruz sofraya. Kaptanımızın güzeller güzeli minik kızı miçoluk yapıyor. Yorgun ama keyifli bir günden dönüyoruz otelimize. Akşamı da güne uygun bir şekilde “moonlight” sonatı ile kapatıyorum mehtabı seyrederken.
Sonra ertesi gece bir mucize oluyor Mesudiye’li bir delikanlı ile Alman kız arkadaşının düğünü var otelde. Gelin başında çiçeklerle denizden geliyor yine Moon light sonatı ile birlikte . Tanımam etmem ama gözlerim doluyor. İki sevgili sahilde buluşuyorlar. Film gibi. Romantik, kutsal. Nasıl tanımlarsanız tanımlayın. Beni beklemişler bu güzel nikah için.
Knidos ise tarih severler için bir hazine yolu düşenin görmemesi ayıp olur. Binlerce yıl önce yapılan Akdeniz yönündeki büyük liman Ve Ege de ki küçük liman hala iş görüyor. Oldukça büyük bir şehir tam bir kültür mozaiği ve dünyanın en büyük ticaret merkezlerinden biri imiş. Gittiğimizde ilginçtir geniş bir Alman arkeoloji öğrencisi yazıları çözüyor, aralarında tartışıyor ve planlarını çıkartıyorlardı şehrin. Sonradan teknik gezi yapmak için Türkiye’yi tercih ettiklerini öğreniyoruz. Ardından aklıma buradaki eserlerin nasıl yağmalandığı kaybolduğuna ilişkin haberler geliyor ve kahroluyorum.
Datça denince ilk akla gelen bal ve bademi satan kişiler dolu yollarda ama biz Sındı köyü kooperatifinden almak için çıkıyoruz yola. Yükseldikçe yükseliyoruz ve varıyoruz kooperatife. Alışverişimizi yaptıktan sonra başlıyoruz sohbete Ömer amca ile. Bize nasıl kurduğunu nelerle uğraşmak zorunda kaldığını bahçede tahta sandalyelerde güzelim kahvelerimizi yudumlarken uzun uzun anlatıyor. Sonra dayanamayıp Köyün hanımlarının yaptığı bir el oyası yemeni ve allı güllü bir şal daha alıyorum. Biraz daha nurlu badem alsak mı bal ve polen yetecek mi derken geri dönüyoruz. Ancak bir ayrıntı vereyim kekik balı enfes mutlaka deneyin.
Datça’ya gittiğiniz zaman mutlaka deniz kıyısında Romalılardan kalma havuza gidin. Ilık ve tatlı kaplıca suyunun denizden sadece beş metre kadar olan yerde havuzlandığı bu yer çocuklar için nefis bir eğlence yeri olmuş. Ardından olmazsa olmaz Eski Datça’ya gidiyoruz. Evler nefis, mekan harika özgün ürünler satan sanatçıların dükkanları harika. Çocukların oyun oynadığı park bile kalbimi çalıyor. Burda çocuk olmak ne kadar büyük bir şans. Elbette Can Yücel’i anmamak imkansız. Evinin önünden geçiyoruz ama o öğlen sıcağında dingin duran ev halkını ve eşini rahatsız etmekten çekiniyor ve sadece iç geçirerek oturuyoruz bir kafeye. Üzgünüm, çok güzel bir mekanda yediğim çiğ mantı verdiğim yüksek ücretle mideme oturuyor. Olsun acemilik işte bir daha sefere bilerek gelir ve yemeğimizi yeriz. Ancak palamut bükündeki Adamik restaurantı önerebilirim.
Datça harika artık uğrak mekanlarımdan biri mutlaka olacak.Şeker bayramına yer bulamadık ama kurban bayramında umarım yolumuz Datça’ya düşer.
24 Eylül 2009
Mimlendim
Ti se meli esenane - Ka Pipina
Merhaba,
Ben Datça ,Bozcaada, Ayvalık, Çeşme ve Burhaniye Ören civarlarında fink atarken ve öte yandan yaşasın oğluşum okullu oldu hadi kayıt yaptıralım, giysilerini ve kitap defterlerini hazırlayalım derken bir baktım Burçak tarafından mimlenmişim. Ay bir telaş bende şu izinde bilgisayar açılmayacak diye neden diretmişim ki bak mimlenmişim işte ne olacak şimdi diye dertlenirken en iyisi sormak dedim ve
“Burçak canım arkadaşım soruyorum sana bu mimlenmek nasıl bir şey ne işe yarar söylesene!”.
Sağolsun hemen cevapladı. Neyse canım, merak etmeme gerek yokmuş. Sorulara cevap verecekmişim o kadar.Evet cevaplıyorum madem, buyrunuz :
1-Bloguna neden bu adı verdin?
Evi ev yapan temel taşlarından biri olarak ben mutfağı görüyorum.Hayalimdeki mutfak aslında son derece modern her türlü aleti olan Kitchen Aidlerin baş köşeye yerleştiği hemen yanında ekmek makinasının durduğu bir mutfak değil. Oldum olası mutfakta oturmayı. ders çalışmayı muhabbet etmeyi sevmişimdir.
Hayalimdeki mutfak elbette büyük olacak. O mutfağa yakışan görkemli bir pencere hayal ediyorum, İşte o pencereninin önündeki girintide sardunya ve begonya çiçekleri olmalı. Dik dursunlar diye incecik bir sopayla desteklenmiş ve nazar değmesin diyerek belki sopa ucuna yumurta kabuğu bile takılmıştır. O güzelim geniş pencerenin önünde minderleriyle eski usul bir divan yerleştirmeli .Bazı minderlerini anneciğimin orlondan ördüğü kılıflarla kaplamalıyım ve sabah kahvemi orada almalıyım. Çocuklar için reçel yapılmalı ,bayramlarda kadayıf ve börekler fırına atılmalı , akşamları ise dolma pişirerek ocaktan indirmeli aile efradına.Öğleden sonrası dost muhabbetlerine çay demlenmeli. Neler yapılacak, nerelere gidilecek o mutfağın masasının kalp ve çiçek desenli örtüsünün üzerinde konuşulmalı.Hadiii anne lütfen falıma bak n’oolur demeliyim o köşedeki mutfak sobasının yanında…Mutfaklar sıcak olmalı, çünkü ailenin kalbi orada atar. Mutfaklar sıcak olmalı, çünkü ister çalışsın ister ev hanımı olsun bayanların en çok zamanı orada geçer. Mutfaklar sıcak olmalı çünkü bendeniz Ege çocuğuyum sıcağı çok severim..
2-Blog yazarken star tribiyle istediğin olmazsa olmaz dediğin şeyler var mı?
Star tribimi bilmem triplere pek girmem ama ben gibi olmalı.
3-En son aldığın garip şey?
Eveeet güzel bir soru ne olduğunu gerçekten bilmiyorum.
Sanırım asla kullanmayacağım ama kooperatife destek olsun diye aldığım allı güllü şal olmalı…
Yoksa ağzıma bile koymadığım deniz kestanelerinden bir şişe dolusu almam mı? Ya da evde iki tane varken bu daha iyi diyerek üçüncü bir fotoğraf makinası almaya kalkmam mı? (Ama bulamıyorum eskilerini nereye koyduysam) Hiç kullanmadığım ve unuttuğum hint cevizi rendeleme makinası mı? Elektrikçimize yaptırdığımız ve kullanmadığımız termostatlı çikolata eritme makinası veya alıp da tüketemediğim 6 kilo ham çikolata olabilir mi? Yoksa güya oğluma aldığım hamster mı? Üstelik sınıfını geçerse söz verdim isterse yavru kedi alacağım.Kan gövdeyi götürmez inşallah. Yada alıp da 2 gün içinde iade ettiğim Kaniş mi? Sizce ben karar veremiyorum Siz seçin desem yardımcı olabilir miydiniz acaba:)
4-Şeker gibi olduğun anlar?
Evet bende bende Burçak la aynı fikirdeyim banyodan çıktığım zamanlar…Ohh yumuşacık sıcacık ne güselll
5-Arkadaşım artık sormayın şunu dediğin şeyler?
Yaaa ne güzel incecik idin ne oldu sana da bu kadar kilo aldın…
6-Aynaya bakınca gördüğün?
Bennnnn…Siz ne görüyorsunuz allasen?
7-Kendini okutan blog dediğin?
Sıcacık,içten anlatıma sahip olan, özeleştiri yapabilen,öğrendiklerini paylaşabilen, yaşamdan keyif almayı bilen, içinden geldiği gibi yazabilen kişilerin blogları.
8-Bu blog sahibi / sahibesiyle karşılaşabileceğin yerler?
Her yerde karşılaşılabilir.Bir kitapçıda da veya gurme bir restaurantta bir tur gezisinde olabilir bu karşılaşma! Çeşme ; Ayvalık olabilir
Mimimi tamamladım. Şimdi ben de Chaotic Gönderiler’ i ve Mor Deniz’i mimliyorum..
Hepinize sevgiler…Tekrar görüşüene kadar byeee anacım
04 Ağustos 2009
İLAHİ MISIR
Haşlamak problem değil. Kabuklarını çıkarın püsküllerini ayıklayıp güzelce yıkayıp uzun kalan saplarını koparıp attıktan sonra ister tencerede ister düdüklüde yapmak mümkün. Düdüklüde ben ½ saat tutuyorum. Ancak ister düdüklü tencerede ister sıradan tencerede yapılsın öncelikle mutlaka suyun kaynamasını bekleyin. Sonra mısırları ilave edin. Tencerede yapacaksanız; kaynayan suya mısır koçanlarını koyduktan üzerlerini başakların yaprakları ile kapatıp tencerenin kapağını yerleştirmenizi tavsiye ederim..
Fakat eğer bana en çok hangisini seviyorsanız diye sorarsanız ben közlenmiş kebap mısıra bayılırım. Şimdi tam mevsimi sağda solda mısır satıcıları turluyor. İş dönüşü evden dönerken müşteri çekmek için yaptıkları hilebazlık her seferinde başımı döndürüyor ve nefsimle mücadele etmemi gerektiriyor. Kilo mu bu mücadeleyi gerektiren asla değil. Közde mısırı çok sevmeme ve kokusunun beni fena halde baştan çıkarmasına rağmen yemeğe çalışmak bende her seferinde hayal kırıklığına neden olur.Taneler ya kömürleşmiştir yada çiğ kalmıştır; Kurumuştur ve dişlere yapışır. Bütün o güzelim aroması dumanıyla birlikte uçup gitmiştir. Ancak geçenlerde üye olduğum yabancı sitelerden birinden aldığım bir mail beni öyle mutlu etti ki…Sanırım bu dertten muzdarip olan bir tek ben değilmişim…Hemen denedim ve sonuç mükemmeldi…Yapımı çok basit ama temelde çok büyük bir farklılık var. Bu yöntemle taneler kurumuyor kavrulmuyor yanmıyor ve buram buram mis gibi kokan tüm tadı üzerinde nefis bir közlenmiş mısır yiyebiliyorsunuz.
1-Mısır koçanlarını aldıktan sonra dış yapraklarını kesinlikle ayıklamayın.
2-İster elektrikli ister kömürlü isterseniz gaz ocağında ama mutlaka kapalı halde açılmamış koçanları yaprakları üzerinde iken yerleştirin. Tüm yaprakları kömürleşip kararana dek sık sık çevirerek 15-20 dakika kadar pişirin. (Eğer evde alüminyum folyonuz varsa alüminyum folyoyada sarabilirsiniz ama gene yapraklar üzerinde kalacak.)
3-Kararan koçanlarınızı ateşten alın ve 5-6 dakika kadar bekletip elinize sardığınız bir mutfak havlusuyla yapraklarını ve püsküllerini ayıklayın. Dikkat edin çok sıcak oluyor.
4-İster tereyağıyla ister sadece tuzla kendi buharında pişmiş nefis mısırlar ile tanışın. İnanın tadına doyamayacaksınız.
Afiyet olsun
07 Temmuz 2009
KİM ONLAR ? (ALINTIDIR)
6. Mijn Held - Liesbeth List.mp3 -
Zamanların bedelsiz, bedava olduğunu söylüyorlar hesapsız harca diye. Ruhu esir alırken dili serbest bırakıyorlar, silahın belletiyorlar dilini. Düşlerini alıyorlar, masa sandalye veriyorlar yerine.
Seni kaybediyorlar kendi şehrinin sokaklarında. Bütün kapıları aynı renge boyuyorlar, çaldığında açmıyorlar. Arkandan taşlar atıyorlar, saklanıyorlar dönünce.
Gölgen bırakıyor peşini. Bütün aynaları kaldırıyorlar. Sana seni tarif ediyorlar, olman gereken.
Leyla
08.06.2007
00:47
28 Haziran 2009
KÖR OLASIN DEMİYORUM KÖR OLMADA GÖR BENİ
//Milva//Aranjuez(Carina Cuannaya) - Beçigula
· Muhibe Akarsu - 35 yaşında, Muhlis Akarsu'nun eşi
· Muhlis Akarsu - 45 yaşında, sanatçı
· Gülender Akça - 25 yaşında
· Metin Altıok - 52 yaşında, şair, yazar
· Ahmet Alan - 22 yaşında
· Mehmet Atay - 25 yaşında, gazeteci
· Sehergül Ateş - 30 yaşında
· Behçet Aysan - 44 yaşında, şair
· Erdal Ayrancı - 35 yaşında
· Asım Bezirci - 66 yaşında araştırmacı, yazar
· Belkıs Çakır- 18 yaşında
· Serpil Canik - 19 yaşında
· Muammer Çiçek - 26 yaşında, aktör
· Nesimi Çimen - 67 yaşında, şair, sanatçı, üç telli curanın son ustası
·Carina Cuanna - 23 yaşında, Hollandalı gazeteci
· Serkan Doğan - 19 yaşında
· Hasret Gültekin - 23 yaşında şair, sanatçı, şelpe tekniğinin önderi
· Murat Güneş, Murat Gündüz - 22 yaşında
· Gülsüm Karababa -22 yaşında
· Uğur Kaynar - 37 yaşında, şair
· Asaf Koçak - 35 yaşında, karikatürist
· Koray Kaya - 12 yaşında
· Menekşe Kaya - 17 yaşında
· Handan Metin - 20 yaşında
· Sait Metin - 23 yaşında
· Huriye Özkan - 22 yaşında
· Yeşim Özkan - 20 yaşında
· Ahmet Öztürk - 21 yaşında
· Ahmet Özyurt - 21 yaşında
· Nurcan Şahin - 18 yaşında
· Özlem Şahin - 17 yaşında
· Asuman Sivri - 16 yaşında
· Yasemin Sivri - 19 yaşında
· Edibe Sulari - 40 yaşında, sanatçı
· İnci Türk - 22 yaşında
· Kenan Yılmaz - 21 yaşında,
24 Haziran 2009
ÜZÜMLÜ KEK
3 kahve fincanı şeker
1 paket vanilya
1/2 su bardağı kuru üzüm
1 paket kabartma tozu
4 yumurta
1 kahve fincanı süt
1 yemek kaşığı kakao
3 fincan un
1-Üzümleri ılık suya ıslatın. İyice kabarmasını bekleyip suyunu süzün ve kağıt havlu üzerine alın.
2- Margarin şeker ve vanilyayı krema haline gelene kadar çırpın. Her bir yumurtayı karışıma iyice yedirerek teker teker kırın.
3- Bir kahve fincanı sütü ekleyin.
5-Kabartma tozu ve unu eleyerek karışıma ilave edin.
6-Un, kakao ve kabartma tozunu ekleyerek çırpmaya devam edin.
7-Hamurun birkaç kaşığını çırpma kabında bırakın ve kalanını yağlanmış unlanmış kalıbınıza aktarın.
8- Ayırdığınız hamur ve üzümleri bir kaşıkla karıştırarak kalıptaki hamurun üzerine eşit şekilde dökün.
9-175 derecelik fırında pişirin.
Afiyet Olsun.
08 Haziran 2009
DENİZ FASULYESİ VE KAYA KORUĞU
Ti se meli esenane - Ka Pipina
Deniz börülcesi ve kaya koruğundan daha farklıdır. Deniz börülcesi özellikle balık yanında meze; kaya koruğu ise özellikle turşu halinde ve yoğun aromasından dolayı salatalarda aroma artırıcı veya rakı mezesi olmak için bire bir biçilmiş kaftandırlar. Oysa deniz fasulyesi daha diri yapısı, hafif ve farklı aroması ile yemeklerin yanında salata olarak tüketilmek için süper bir bitki. İster makarna isterseniz de et yanında zevkle tüketebilirsiniz. Kaynar suya atarak haşlayın ve sarımsak limon ve zeytinyağı ile sosunuzu üzerinde gezdirerek servis yapın. Renklendirmek için üzerine domates ekleyebilirsiniz.Ama sadece klasik soslada zevkle tüketilebilir.Bu lezzeti tanımadan geçmemenizi tavsiye ederim.Turşusunuda hazırlayabilirsiniz ancak bu bitkide içerisinde tuz içerdiğinden salamurasını tuz ya hiçkullanmadan yada çok az ilave ederek sirke limon tuzu ve sarımsak ile hazırlamanızı tavsiye ederim turşunuzu.Böylece bu lezzetten kışında mahrum kalmazsınız.Ayrıca Cunda’da haşlanmış deniz fasulyesi ile yapılan mücverleride fırsat bulursanız tatmadan geçmeyiniz.
Afiyet olsun.
KAHVE KİTAP VE ÇİKOLATA ETKİNLİĞİ
Satisfy My Soul - Bob Marley & the Wailers