05 Mart 2008

BİR AKŞAM ÜZERİ (deneme)




Bahar geldi mi nedir? Dün aksam işten çıktıktan sonra İzmir’in o güzel grubuyla karşılaştım. Mor dağların arkasında Güneş batmış kızıla boyanmış gökyüzü. Şavkının vurduğu gemiler yaklaşıyor iskeleye. Telaşsız yürüdüm tadını çıkararak. Denizde martılar, sumrular ve pelikanlar yüzüyordu. Pelikanlardan biri havalandı, ağır vücudu sudan sıyrılırken sular damlayarak geri dondu denize. Hava daha güzel kokuyor çimleri mi biçmişler?

Ya bu mis gibi kıvrılarak imbatla dans eden deniz kokusu. Hani denizden uzak bir yerde yürürken bir kavşaktan dönüverince aniden kokusunu alırsın ya denizin bazen. İşte bazı akşamlar öyle yoğunlaşır iner aşağıya.

Öyle huzurlu bir aksamdı ki kimseyle muhabbet etmek istemedim. Kulağımda güzel bir müzikle oturdum kenarda. Denizi yaran geminin pruvasından sıçrayan balıkları seyrettim şıpır şıpır kaçıştılar, ellerim pul pul oldu. Hiç eve giresim yok. Ağır ağır adımladım sokakları.Tek tek gözledim tüm kuşları, kedileri ve tembel, uyuklayan köpekleri. Annesinin elinden tutmuş küçük bir kız çocuğu kalbimi çaldı. Önce sakar adımlarına vuruldum sonra içi gülen gözlerine.

Hayal kuruyorum öte yandan. Dışarı çıkmalı bu akşam yürümeli doyasıya, kulağımda müzikle adımlamalıyım sahili. Terler damlayıp yüzüme akmalı. Tuzunu hissetmeliyim bedenimin. Sonra yorulduğum yerde kalıp ince bellide bir çay yuvarlamalı. Hiç bir şeyin önemi yokmuş gibi ondan daha önemli; Koklamalı, dinlemeli, hissetmeli ve ağır ağır yudumlamalıyım. Çın çın ötmeli kaşık ince cama vurdukça. Tadını çıkarmalıyım baharın ve getirdiği mutluluğun. Evet mutluluğun. Melankoliyi ne kadar sevsem de mutluluk da o kadar şaşırtıyor heyecanlandırıyor beni. Belki güzel bir filme gitmeliyim. Bir aşk filmi olmalı ağlatan gülen ama sonu mutlaka mutlu biten. Gözüm filme karnım patlamış mısıra doymuş çıkmalıyım sinemadan. Yorgun atmalıyım kendimi yatağa dudaklarımda eski bir aşk şarkısıyla.

Ertesi sabah gri bir gökyüzü karşılıyor çalışanları. Hava kapalı ve kurşun gibi ağır şairin dediği gibi. Dalgalanmıyor bile su. Geminin kuyruğundaki beyaz köpükler bile sinmiş bu havada. Ama renkler öyle güzel ki, tam fotoğraflık. Bu havada resimler ne güzel çıkar. Ah, işe gitmek olmasa da turlasam sevdiğim şehirde.

Sabah erken kalkmalı telaş başlamadan caddelerde ve denizde. Seyretsem huzurlu yeni uyunmakta olan şehri. Herkes işine yollandıktan sonra geç bir kahvaltının ardından kendimi yatağa atıp gözlerimden uykunun, beynimden rüyalarımın eksikliğini silsem.

Belki yanımda neşeli bir köpek olsa daha mı tatlı olur hayatın tadı. Sevdiğim insanlar ölmemiş de yaşıyor gibi hissedersem daha güvenli olur muyum hırsız gibi hissettiğim yıllara karşı. Ne çabuk akıp gidiyorlar.

Aynalarda eskimiş, bu yüz benim değil. Ben hala dipdiri ve canlıyım yapmak istediğim öyle çok şey, gitmek istediğim öyle çok yer ve yazmak istediğim öyle çok şey var ki. Kitabımı bitirmeliyim. Kimse okumayacak olsa da bitirmeliyim. Kendim için. Hep sabırsız ve tez canlı oldum hayatta. Yazdığım yazıları bile ikinci kez kontrol edemedim. Bir an önce bitsin olsun hadi çabucak diyerek. Acaba yıllarda o yüzden hızlı mı akıyor su gibi.

Gemi ağır ağır yol alırken gri denizde, göçmen kuşlar geçiyor önünden dalga dalga. Uzaklaştıkça bir v sekli alıyorlar ve gözden kayboluyorlar Çatalkaya’nın ardında.

Guzel bir gün daha beni bekliyor. İş yerinde teneke kutu ya da kavanoz kapağı hesaplayacak olsam da güzel bir gün. Çünkü hayat her şeye rağmen yaşamaya değer. Yaptıklarımı gene yapardım yeniden doğsam. Ama tembellik hakkımı kullanırdım farklı olarak. Öyle bol vaktim olurdu ki bütün yapmak istediklerimi hayata dair aşkla yapardım. Aşkla yaşar ve aşkla ölürdüm. Daha çok hayvan besler kedisiz köpeksiz kalmaz ve bir sürü çocuk doğururdum. Acele etmezdim hep yavaş yürürdüm kaçırmamak için hiçbir ayrıntısını yaşamın. Böceklerden de daha az nefret etmeye çalışırdım. Gençlikte başarılı olma sevdasını elimin tersiyle ittirir mutluluğu ve özgürlüğü tercih ederdim işimde. Neler yapardım neler; Bu tecrübeyle bu bakış açısıyla yaşama yeniden başlasaydım eğer. Ama biliyorum ki artık yolumun yarısını geçtim hızla gidiyorum ölüme. En azından uzun uzun tadını çıkarmalı yaşlılığın. Uzattıkça uzatmalıyım hikayelerimi. Torunlarıma birbirinden ilginç hikayeler uydurmalıyım örneğin. Hepsini yazmalıyım babaannemin anlattığı ürkütücü gece öykülerinin ve ilk gençlik yıllarına ait anılarının. Unutturmamalıyım ailemin kadınlarını, sihir dolu periler gibi yansıtmalıyım çocukların gözüne. Yıllar sonra ben akıllarına geldiğimde gülümseyerek hatırlasınlar ve bir dudak kıvrılışı, bir göz pırıltısı olayım diye zihinlerinde….


Oylum Özmen

3 yorum:

EPHESSOS dedi ki...

Oylumcum gozlemciliginin getirisini yaziya vurmaktaki ustaligini, sakiyan cumlelerini ve sert gorunmeye calisan maskeye inat balcikla sivanamayan insancilligini cok seviyorum
sevgiler
Sibel

Adsız dedi ki...

İzmir'in güzelliklerinin yine bir İzmir Güzeli'nin gönül penceresine yansımalarını okumak zevkti.Puslu bir Ankara gününde denize özlemime ilaç gibiydi.Kalemine sağlık Oylum'cum.

Sevgiler,
Özlem T. TEKAN

Adsız dedi ki...

cok etkileyiyci, cok carpici olmus. kendi ic sesimmis gibi geldi bazi yerlerde. begendim Oylum eline saglik...